14 Şubat 2018 Çarşamba

Vazgeçtim

Eylül 2017 

Hiçbir amaç gütmeden yazmak, yazmaların en güzeli. Hem kendi kendine konuşuyorsun; hem de şayet birileri okursa diye bir kalabalığa sesleniyormuş gibi yapıyorsun. Yüzde yüz kendin olurken, birazcık da maskelerinden bahsedip ele veriyorsun ruhunu.

 Belki de en güzel yönü şudur yazmanın. Sözünü kesen yok, mikrofon sadece sende. Anlatıyorsun istediğini ve  başkasını dinlemek zorunda değilsin. Karşındaki de dinlemek zorunda değil. Beğenmezlerse yazdıklarını, okumazlar sonuçta. Kapatıverirler sayfayı. Ama senin yazdıkların orada öylece durur. 

 Yalnızlığın yakıştığı tek şey kalem sanırım. O kalem oynuyor, oynuyor… Bir ihtimal, hiçbir zaman okunmayacak, bir ihtimal milyonlar tarafından sevilecek kelimeler yazıyor. Yapayalnız, tek başına.
Mükemmeliyet bu işte.  Sadece yazabilmek. En azından benim için böyle. Kelimeler benim bir parçam. Bir kalbe, bir beyne ya da akciğere ne kadar ihtiyacım varsa; cümlelere de o kadar ihtiyacım var benim. Yoksa nefes alamam, düşünemem, yaşayamam. Sadece ortalıkta dolanan, var mı yok mu kimsenin emin olmadığı bir hayaletten farkım kalmaz elimde kalemim, sırtımda da yazacak düşüncelerimin yükü olmasa.


Bu tutku benim vazgeçilmezim. İnanıyorum ki her insanın bir vazgeçilmezi vardır. Kimisi evinden, kimisi arkadaşından, sevgilisinden; kimisi çoraplarından, tokasından… Yüksek bir binaya çıkıp, karanlıkta aşağı baktığımda, aşağıda parlayan ışıkları görürüm ve merak ederim. Her ışık başka bir insansa, bu ışıkların böyle canlı yanmasının sebebi ne? Vazgeçemediklerimiz mi? 
Sanıyorum ki bu sorunun cevabı evet.  Bence hayat vazgeçemediğimiz şeylerden ibarettir. Çünkü onlar olmazsa yaşayamayız, aynı az önce yaşamak için yazmaya muhtaç olduğumu söylediğim gibi. Zaten ne amacı var ki şu küçük hayatlarımızın kendimizi mutlu etmekten başka? Hem güzel bir yaşam kendini mutlu etmek değil midir? Sen mutlu olursan başkalarını da mutlu etmez misin?
Gerçekten biraz oturup düşündükten sonra ne fark ettim biliyor musunuz? Bu vazgeçemediğimiz şeylerin bazen, bir aşamadan sonra bizi mutsuz ettiğini. Çünkü insanın hamurunda öyle kötü bir malzeme var ki… Tatminsizlik.
Bir süre sonra yetmiyor artık. Çünkü değerlerimizin, ellerimizin arasından kayıp gitmesine öylesine
korkuyoruz ki, farkına bile varamadan kendimizi darlıyoruz. Hep biraz daha iyi olsun, hep o tutkuyu bir adım daha ileriye taşıyalım. Sabah akşam o çok sevdiğimiz yemeği yiyelim de bir süre sonra bıkalım, uzaktan sevmek yetmesin biraz daha yaklaşıp mahvedelim, elde avuçta olan okunma sayısını beğenmeyip sırf daha çok okunabilmek için tüm emekleri boşa sayıp kendi kendimize yazalım, evimiz iki katlı değil de beş katlı olsun iyice yalnızlığın içinde kaybolalım…

Eninde de sonunda da o vazgeçemediğimiz şeylerden vazgeçiyoruz. Kendi pis hırslarımız yüzünden, yine kendimizi cezalandırıyoruz. Söyledim işte, insanlığın hamuruna katılmış zehir bu.  Mutsuzluğa olan açlığımız öyle şiddetli ki tek bir kibritle mükemmeliyeti  yakabiliyoruz.

Çok severim Sezen Aksu’yu. En sevdiği şarkısı da ,şaşırmayacaksınız, “Vazgeçtim.” Bizler hep vazgeçiyoruz. Daha iyisini yapabilmek uğruna hiçbir şey yapmıyoruz. Bazımız bu şekilde kendini cezalandırıyor, bazımız sadece hayalete dönüşmek istiyor.

Ben de bıraktım her şeyi, hak etmediğimi düşündüm. Ama sonra oturdum bu yazıyı yazdım. Neden bilmiyorum ama yazdım işte. Keşke köşede kalmasa da milyonlar okusa. Çünkü herkes bir parça vazgeçmiştir şu hayatta. En mutlu insanın bile içinde ukde kalmış bir şeyler vardır. Pişmanlıktır vazgeçişler. “Keşke hiç bağlanmasaydım.” Ve “Keşke hiç bırakmasaydım.” demektir.
Şimdi gidin ve aynaya bakın. Kendi ışığınızın sebebi olan şey için yine kendinize teşekkür edin. Çünkü daha fazlasına ihtiyacınız yok. Onu mahvetmeye hakkınız da yok. Ayrıca bilmelisiniz ki, ışığınız yukarıdan bakınca geniş bir alanı aydınlatıyor.


Karanlık yollarınızdan hiç vazgeçmeyin. Tünellerin sonunda hep bir ışık olması dileğiyle…

Bugün

14 Şubat 2018 sebebiyle ilk önce sevgililer günü yazısı yazmayı düşündüm. Geçen sene yazdığım yazı neymiş diye merak ettim bi baktım! Düşüncelerim gram değişmemiş. Zaten insanın düşüncelerinin ne kadar zaman geçerse geçsin temelde aynı kaldığına dair bir teorim var. Ama konumuz bu değil.
Ben de her sene her sene aynı yazıyı yazmak istemedim. Onun yerine önceden yazıp, yayınlamaya layık görmediğim bir şeyi sizinle paylaşayım dedim. 
Şimdi, geçen seneki yazıyı buraya, tam da "buraya" yazan yerin üzerine, tıklayarak okuyabilirsiniz. Oscars yazısının ikincisi de bugün yarın gelir. Biliyorsunuz ki sap canım kendimin dört tane sevgilisi var: Blog, kitaplar, filmler ve bizzat yine kendim. Ay hadi öptüm.

Sevgililer gününüzün, hayatın acı olan kendisine rağmen, sevgi dolu geçmesi dileğiyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder