Budizmin en temel başlıklarından biri Dört Yüce Gerçek'tir. Dukka, Samudaya, Nirodha, Magga.
Bu inanışa göre dünyada, var olmamızla birlikte gelen bir acı ve yoksunluk vardır (Birinci gerçek). Bu acının bir kaynağı vardır ve bu da tatminsizliktir. (İkinci gerçek). Bu olumsuzluklardan kurtulmanın bir yolu vardır. Bu yol ise dünyevilikten vazgeçmektir. (Üçüncü gerçek). Dünyevilikten vazgeçmek için sekiz adımdan oluşan bir yol izlenmelidir. Bu adımlar önüne "doğru" kelimesi sıfat olarak eklenmiş (doğru görüş, doğru niyet, doğru çaba vs.) sekiz erdemden oluşur ve sırayla takip edilmesi gerekmez. Bir tür "checklist" olarak düşünebiliriz.(Dördüncü ve son gerçek.)
Günümüzde yaklaşık beş milyon kişinin inancı olan Caynizm ise Beş Yemin'i öğütler. Başka bir canlıya şiddet uygulamamak, yalandan kaçınmak, çalmamak, iffetli olmak, kanaatkar olmak.
Hristiyanlıkta ise yedi ölümcül günah vardır ve bunlardan kaçınmak gereklidir: Öfke, haset, kibir, oburluk, şehvet, tembellik ve açgözlülülük.
Aslında, dünya çatısı altında, doğamız gereği inanmak için çırpınıp durduğumuz; belki de işimize geldiği gibi kurallarını uydurduğumuz fakat işte aynı çatı altındayız ya, her defasında kenarından köşesinden ortak paydada buluştuğumuz öyle çok şey var ki... Sadece dini inançlarımızdan bahsetmiyorum. Öfkelerimiz, sevinçlerimiz, hırslarımız bir bir farklılarken; durup düşünüldüğünde karşımızdakini de anlayabileceğimiz bir makullükte.
Sayılarla konuşalım.
7.888 milyar insanmışız. Mezheplerle beraber kırk üç bin adet din olduğu kabul ediliyormuş. Kırk üç bin.
Bazıları muhtemelen çok saçma şeyler. Halk arasındaki efsanelere göre ineğe tapan bile var. Yezidiliğe göre marul yemek "haram" mesela. Biz de (İslam) domuz eti yemeyiz. (Bunun belirli bir mantığı bence var. Benim mantığıma uyuyor yani domuzun haram olması. Uymasa da problem yoktu gerçi.)
Mantığa uymaması problem değil, dedim ve böylece yazının asıl noktasına giriş yapmış bulundum.
Adı üzerinde ya "inanç". Tdk şöyle tanımlıyor: "Bir düşünceye çok sağlam bir biçimde, içten, gönülden bağlı bulunma, güvenle doğru sayma." Buradaki anahtar kelimemiz güven aslında.
Allah, tanrı, ya da siz adına ne demek isterseniz, bence, (aslında bu okuyacağınız paragraftaki her şey "bence" ile başlamalı ama tekrara düşmek istemiyorum) etrafa baktığımızda bize çok güzel bir gökyüzü yaratmış, bize akıl vermiş, oksijen vermiş, bize güzel dünyamızı bahşetmiş. Bize birçok yasak koymuş ve çoğunu bir mantık çerçevesi içinde açıklamış. Şimdi her şeye muktedir olan bir varlıktan bahsediyoruz. İnancımıza göre sınandığımız bir önceki yaşamdayız. Tüm sorular verilseydi bu bir sınav olmazdı. Allah'a güvenmek gerekir. O yüzden bazı noktalarda mantık aranmamalıdır.
İkinci olarak, islamdan bağımsız düşünürsek, gerçekten türlü türlü inanca sahip insanlar var ve hangisiyle konuşursanız konuşun bir noktada ona hak vermeye başlıyorsunuz. Tabii gerçekten kulak kabartıp dinlemek, karşınızdakinin düşüncesine saygı duymak gerekiyor. İnanç denilen şey kalpte yatan bir duygu. O duygunun ne yöne akacağı biraz doğduğumuz coğrafya ile alakalı biraz da kendimizle.
Önemli olan kısacık ömrümüzde bizi iyi hissettirecek şeyleri bulabilmek. Bir insan eğer marul yemekten kaçınıyorsa, bu kaçınmanın finalinde hayatta var olmamızla birlikte gelen acı biraz hafifliyorsa şayet niçin o insanın dünyasını başına yıkalım ki?
Hepimizin içinde bir onaylanma ihtiyacı var sonuçta. Gündelik hayatımızda yaptığımız işler taktir edilsin isterken, bu dünyadan bağımsız şekilde "evreni" memnun etme çabasında hiçbir saçmalık görmüyorum ben.
Herkes bu dünyadaki acısı biraz olsun dinsin istiyor. Her inancın, her ibadetin, inançsızlığın hatta din konusundan uzakta yaptığımız her hareketin temel güdüsü bu. Başka kimseye zarar vermediği sürece hiçbir inanç saçma değil bu yüzden. Şimdi bir insan gözümün içine bakıp sevinçle "ben falcıya gittim, bana önümüzdeki günlerde piyango çıkıyormuş", dese; eğer bu zararsız inancı onu bu gece kredi kartı borçlarını düşündürtmeden uyutacaksa, acı gerçekleri yüzüne vurmanın bir anlamı yok.
Ülkemizde gerçekten her şeyi körü körüne savunuyoruz. Tuttuğumuz takımı da, oy verdiğimiz partiyi de, inandığımız dini de... Hayat şartları bu kadar zorken küçük dünyalarımızın mutlu inançlarını kıymetli değerler olarak korumak inanılmaz önemli. Bir noktada hayatı değiştirmek için bir şey yapamamanın verdiği umutsuzluk insanı depresyona sürüklüyor. Elinden bir şey gelmemesinin verdiği çaresizliği Allah kimseye yaşatmasın.
İnanç işte bu noktada elzem oluyor.
Bence.
Küçük inançların büyük mutluluklar getirmesi dileğiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder