12 Mart 2023 Pazar

Oscars 2023 #5: Blonde

 İşte yılın o vaktine girdik. Bu gece düzenlenecek olan 95. Akademi Ödülleri ile Oscar heykelcikleri sahiplerini bulacak. Türkiye saati ile gece 3. Bu sene deprem felaketi nedeniyle tören ve kırmızı halı TRT tarafından yayınlanmayacakmış. İlgililerin internette malum siteler aracılığı ile izleyebileceğinden eminim. Ben yarın kazananlar listesini okur, kırmızı halıda kim ne giymiş onu incelerim. Uykusuz kalmaya gerek yok.

Geçen sene "Oscars" yazılarımı yazamamıştım. Çok yoğundum. Sabah-akşam okula gidiyor, proje yetiştirmeye çalışıyordum. Staj yapıyordum. Bu sene diplomalarımı aldığım yüksek lisansa başladım. Yine iş-okul- sosyal yaşam dengesini kurmaya çalıştığım için yoğun olduğumu düşünebilirsiniz fakat pek değilim. Malum, yine online eğitim kafesine hapsedildik topluca.

Aslında online eğitimle ilgili bambaşka bir bakış açım var da, konumuz Blonde. Belki başka bir yazıda bahsederim size. Hem havadan sudan konuşuruz. Bloga geri dönmek, sorumluluk duygusu ile yazıları yetiştirmeye çalışmak gerçekten özlediğim bir duyguymuş, onu anladım.

Blonde, çekimlere henüz başlanmadan bile çok konuşulan bir film oldu. Marilyn Monroe gibi bir figürün (61 yıl önce ölmüş olmasına rağmen hala posterleri duvarlara asılan, belgeselleri yapılan birinden bahsediyoruz), kendisine tıpatıp benzetilen bir aktris tarafından canlandırılması ile film iyice merak uyandırdı. Basına servis edilen film fotoğrafları, gerçek fotoğraf çekimlerine öylesine benziyordu ki gözlerinizi defalarca kırpıştırmanız gerekiyordu size bakan kadının Marilyn değil de Ana de Armas olduğunu anlayabilmeniz için.

Herkes böyle güzel yapılan casting çalışması nedeniyle büyük beklenti içine girdi elbette. Gerçekten hakkını yemeyelim, çok iyi oyuncular bir araya toplanmış. Adrien Brody, Monroe'nun eşlerinden birini oynuyor mesela. Ama gerçekten Ana de Armas... enfes bir oyunculuk sergilemiş. Çaresizliği, korkuyu hissettiriyor. Önüne konan senaryo ile çıkarabileceği en iyi işi çıkarmış.

Film görüntü açısından gerçekten güzel. Kostümler, dans çekimleri... Blonde, Netflix'te yayınlanmadan önce yayınlanan küçük kesitler ile de beğeni toplayan bir film oldu. Herkes heyecanla bekledi. Kısa kliplerden görünen kadarıyla oldukça başarılı bir film olacaktı.

Fakat...

Sonra film yayınlandı. Nasıl bir hayal kırıklığı! Erkek gözünden, güçsüz, ağlak ve deli bir kadın
profiline dönüştürülmüş Monroe! Kadıncağızın mezardaki kemikleri sızladı. Bu kadın bu kadar salak mıydı? "Daddy" problemleri mi vardı? Yönetmenin çıkardığı iş, sadece Monroe'ya değil tüm kadınlığa hakaret niteliğindeydi.

Tabii hemen her yerde altı çizilerek belirtilen filmin "kurgu" olduğu gerçeği ile yüzleşmemiz gerekiyor burada. Yani Marilyn'in adı kullanılarak, hayatındaki belli başlı noktalardan yola çıkılmış bir uydurmadan ibaretmiş senaryo. Ölümünün ardından 61 yıl geçmiş, hala kadının acılarından yararlanılıyor. Yazık doğrusu.

Film benim gibi birçok izleyicisini bu yönde rahatsız etti. İlk çıktığı zamanlar tüm influencerların storylerinde lanetler okundu kendisine. Bu sefer bu insanları eleştiremeyeceğim. Çok haklılar. Marilyn
Monroe'nun çizdiği portre öylesine içi boş bir hale getirilmiş ki, bu dalda bir adaylık alabilse tüm zamanların en başarılı filmi seçilirdi!

Öte yandan yazının en başında da söylediğim gibi, tüm adaylar arasında "en iyi kadın oyuncu" ödülünü en çok hak eden Ana de Armas bence. Önüne konan senaryo dahilinde harika bir oyunculuk sergilemiş. Ağladığında, düştüğünde, kalktığında... film boyunca tüm duyguları izleyiciye geçirebiliyor. Bundan da öte, Monroe ile olan fiziksel benzerliği insanı gerçekten hayrete düşürüyor. Kendi kendinize diyorsunuz ki, "İnsanlar gerçekten çift yaratılıyormuş."

Bir kadının, çocukluk tramvalarından başlayarak, yaptığı yanlış seçimleri öne çıkarmak suretiyle, güzelliğini de içine katarak bu şekilde objeleştirilmesi rahatsız edici. Bu sebeple Blonde benim için başarısız bir film. Onun dışında çok durağan ilerliyor. Aynı senaryo, Monroe'nun hayatı değil de x bir kadının yaşamı olarak yazılmış olsaydı, konuşmaya değer bulunmazdı bile. İşte bu da bahsi geçen yıldızın asla sönmeyecek bir ışığa sahip olduğunun kanıtı da budur. 

Blonde ile ilgili düşündüklerim bunlar. Bir pazar günü, dışarıda yağmur yağarken izlemiştim ve izlerken sinirimden mideme kramplar girmişti. O günden beri düşüncelerimi yazmak istiyordum, yine bir pazar günü hava kapalıyken son Oscars yazısında yazmak nasip oldu. Seneye, yepyeni filmlerle "Oscars 2024" ile görüşürüz umarım.

O zamana dek, yeni yazılar için takipte kalmanız dileğiyle...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder