Sophie ve Calum'un Fethiye'deki küçük tatilini izliyoruz. Hayatın içinden bir film. Otelin turistlere yanlış odayı vermesi, arka plandaki seyyar kokoreç arabası, halı detayları (halının sonradan yetişkin Sofie'nin evinde görünmesi), Calum'un komodindeki kitapları, "Gamsız Hayat" sahnesi... Küçük detaylarla bir bütün oluşturdu Aftersun benim gözümde. Türkiye'yi güzellikleriyle, organik olarak, "sarı filtre" olmadan yabancı bir yönetmenin gözünden izlemek iyi geldi.
Film bir süre sonra sizin zihninizden bir anıya dönüşüyor. Beni kendi çocukluğumu düşünmeye itti. 5-6 yaşlarındayken anne babamla gittiğim Fethiye tatilini düşündüm mesela. Balkona serilen ıslak çamaşırların kokusunu aldım. Havuz başında sırtıma sürülen güneş kremini hissettim. Akşam yemekten sonra izlediğimiz dandik otel eğlenceleri geldi gözümün önüne. Unuttuğum bir geçmişi yeniden yaşamak gibiydi Aftersun, benim için.
Sonra bize verilen küçük, mini minnacık detaylar ile Calum'um melankolisine sürüklendim. Uzaktan bakınca çok dertsiz görünen 30 yaşlarında, yalnız bir adam. "40 yaşımı göreceğimi hiç düşünmüyorum" diyor kendi kendine. Adım adım tatlı tatil filminden, hüzünlü bir drama yaklaştırıyor izleyicisini. Tatilden önce nasıl olduğunu hatırlamadığı şekilde bileğini kırdığını öğreniyoruz filmin başlarında mesela. Bu, yaşama uğraşını iyice salan ama kızının yanında sorumluluklarını yerine getirmeye çalışan bir baba olduğuyla ilgili izleyiciye verilen ilk ipucu. Başka bir sahnede parasız olduğunu öğreniyoruz Calum'un. Başka bir sahnede eski sevgilisi ile iyi gitmeyen ilişkilerini... Küçük diyaloglar sayesinde puzzle parçalarını birleştirir gibi Calum'un tatil öncesi hayatını öğreniyoruz. Aslında filmde alenen anlatılan bir dram yok. Güzel olan kısım da bu ya! Her şey izleyicisinin yorum kabiliyetine kalmış.
Sofie'nin küçüklük merakına, büyüme çabasına değinmeden geçemeyiz. Çünkü filmi zaten küçük kızın gözünden izliyor gibiyiz. Yaşının verdiği tatlı halleri, insanları gözlemlemesindeki saflığı bizlere çok iyi yansıtılmış. Yine izlerken empati yaptım, kendi 11 yaşımı hatırlamaya çalıştım. Babasına kızmasındaki hoyratlığı kalbimi kırdı. Babasının başarıyla sakladığı hüznünden uzakta kendi derdine düşerken yıllar sonra o anları, yetişkin bilinci ile izleyerek anması filmdeki en iyi noktalardan biriydi.
Ve finale gelelim. Ara ara yetişkin Sofie'nin, babasının karşısında bir yanıp bir sönen ışıkla durduğunu görüyoruz. Ben önce gece kulübünde falan mı diye düşündüysem de sonunda anlıyoruz ki Sofie'nin zihnine konuğuz. Babasını son kez dans ettikleri anda, havaalanında tatil dönüşünde ayrıldıklarında giydiği kıyafetleri ile hatırlıyor. Muhtemelen tatil sonrasında babası ölüyor. O yüzden Fethiye'yi hatırlamak zor onun için. O yüzden Aftersun insanı derinden yaralayabilecek bir film.
Kostümler çok güzel seçilmiş bence. Tatil beldelerinde görmeye çok alışkın olduğumuz turistlerdendiCalum ve Sofie. Çok gerçekçilerdi yani. Yönetmen belli ki kendi anılarından yararlanmış ve Türkiye'yi bilen biri. Sırıtan bir şey yoktu.
Tek sevmediğim kısım, bazı yerlerin sıkıcı olmasıydı. Gereksiz detaylarla boğulduk. Mesela neden Paul Mescal'ın sigara içerek gerinmesini dakikalarca izliyoruz? Bilemiyorum... Belki sinematografi falan filan entellektüel açıdan o kadar yeterli olmadığım için anlamıyorum fakat bu tür sahnelerin çok olması beni izlerken yordu.
Tek adaylığı var filmin. Paul Mescal, en iyi erkek oyuncu Oscar'ını almaya aday. Kendisini Normal People'dan beridir çok severim. Zaten bu dizisiyle popülerliği yakaladı. İleride başka projelerle sıkça adını duyacağımızı düşünsem de bu sene Oscar kazanacağını sanmıyorum.
Sonuç olarak, Aftersun 8/10 olarak oy verebileceğim bir filmdi. Yıllar sonra hatırlayınca yeniden izlemek isteyeceğim, arkadaşlarıma önerebileceğim, kendi "klasiklerim" arasına girecek bir yapım. Keşke daha çok adaylık alabilseymiş fakat aslına bakarsanız adını bu kadar duyurabilmiş olması bile başarı. Daha önce adını duyurmamış, magazinsel olmayan bir yönetmene ait, Hollywood'a ait olmayan bir film. Geldiği bu nokta, doğası gereği büyük bir şey.
Yarın Oscars yazılarımızın sonuncusuyla görüşebilmek dileğiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder