Karar verdim ki, blog yazmak beni bir hayli zorluyor. Ben de her daim zorlanmadan yazabileceğim bir yazı dizisi hazırlayayım, böylece konu bulmakta sıkıntı çekmem hem de sık sık bir şeyler paylaşmış olurum diye düşündüm.
Ardından karar verdim. Bu yaz okuduğum tüm kitaplar için yorum yazısı yazacağım, sizinle kitaplar hakkında naçizane düşüncelerimi paylaşacağım.
Tüm günümü evin içinde "Bugün ne yapsam da çıldırmasam?" diye dolanarak geçirirken tam da halime şükür ettirecek bir kitabın sayfaların arasından çıktım geldim bugün. Aslında yazıyı biraz geciktirdim çünkü kitabı bir hafta önceden okumuştum. Neyse; geç olsun güç olmasın diyeyim ve konuya giriş yapayım.
Bird Box, Türkçe adıyla yazmak gerekirse Kafes; 2014 yılında çıkmış bir bilim kurgu kitabı. Yazarı ise 40 yaşındaki Josh Malerman.
Kitabın konusu alışılmışın dışında biraz. Burada konuyu anlatırken saçmalamak yerine, en iyisi kitabın arka sayfasındaki yazıyı sizle paylaşayım ve bu işten kurtulayım.
"Görülmemesi gereken korkunç bir şey... Ona atılan bir bakış kişiyi ölümcül bir deliliğe sürüklüyor. Ne olduğunu ve nereden geldiğini kimse bilmiyor."Kitap boyunca bahsedilen 'şey' ne, bulamıyoruz. (Yanlışlıkla spoiler verdim, affedin) Fakat bu şey her neyse, insanlar görür görmez akıllarını yitiriyor ve kendilerini vahşice öldürüyorlar.
Olay örgüsü Malorie isimli hamile bir kızın etrafında gerçekleşiyor. Kitabın baştan sonuna dek tüm bu gerilimin aşamalarını adım adım Malorie'nin düşünceleri eşliğinde okuyoruz. İlk önceleri tüm olanlar Malorie'ye senaryo gibi geliyor elbette. Pencereleri örtmek ve gözlerini kapatmak istemiyor. Kitapta bahsedilen "şey'in" gerçek olduğuna ancak kardeşi ölünce inanıyor.
Sonra arabasına atlıyor, korka korka yaptığı yolculuğun ardından daha önce gazete ilanında gördüğü bir tür "sığınma evine" geliyor.
Olaylar kitabın orta yerinde biraz sıkıcı açıkçası. Sanki yazar kitabın sonunu önce yazmış; başı ve ortasını da sayfalar dolsun diye koymuş gibi. Bu yüzden ben de sıkılıp, son kısımları önce okuyup tekrar başa döndüm. Aralara da bir iki aksiyonlu bölüm yerleştirmiş. (Kurtların saldırması, Tom ve Jules'un köpek aramaya gitmesi vs.)
Malorie'nin dört yaşındaki çocukları o şekilde eğitebilmesi de saçmaydı. Sürekli çocukların dışarıdaki hayvanları görmediklerinden, evden çıkmadıklarından filan bahsedilmiş. Ama çocuklar kurt sesini çok rahat ayırt edebiliyorlar kitapta. Yani hiç bilmediğin bir yaratığın sesini nasıl o kadar net anlarsın? Malorie çocuklara Oscarlık hayvan taklidi yapmış olmalı öylesine net bir duyma becerisi için.
Bir de Malorie ile Tom arasındaki ilişkiye bir anlam veremedim. Tamam, Tom evdeki lider rolünde ama bence kitap boyunca Malorie'ye arkadaş gözünden başka bir gözle bakmadı. En son doğum kısmında bir iki güzel söz söylese de, bana sanki Malorie kendi kendine gelin güvey oluyormuş gibi geldi.
Değinmek istediğim diğer mevzu ise: Malorie'nin çocuğunun babası kitap boyunca neredeydi? Bence yazar adı sanı sadece bir yerde geçen o adamla ilgili de bir şeyler karalamalıydı, eksik kalmış. Ya da romantik paragraflar okumayı daha çok sevdiğim için kitaptaki "Aşk yok!" tabusu bana biraz uyuz geldi, bilemedim.
Kitabın sonu yarım kalıyor. Bu da demek oluyor ki Kafes'in devam kitabını da önümüzdeki senelerde okuyabileceğiz. Eğer Josh Amca bu yazıyı okuyorsa ondan ikinci kitap için istediğim tek şey: BİRAZ DAHA AKSİYON.
Kitabı bu kadar yerdim bir kaç iyi şey de söyleyeyim. Mesela karakterlerin kendilerini oldukça iğrenç ve özgün yollarla öldürmeleri kesinlikle bende dehşet etkisi uyandırdı. Yazar, o kısımları yazarken vermek istediği duyguyu yüzde yüz hissettim. Sadece o kısımda da değil, Malorie'nin karşı karşıya kaldığı çoğu zor durumda (Spoiler vermek istemediğim için bahsettiğim zor kısımları yazmayacağım.) kalbim ağzıma geldi, diyebilirim.
En sevdiğim kısım ise kırk ikinci bölümdü. Özellikle , DİKKAT SPOİLER, Olympia'nın deli haliyle bebeğini Malorie'ye korumak amaçlı verişi ve kendini vahşice öldürüşü beni baya bir etkiledi.
Sanırım sadece iğrenç sahneleri beğenmişim.
Onun dışında yazarın, görme duyusunu az olarak kullanan karakterlere rağmen çok güzel betimlemeler yaptığını düşünüyorum.
Son olarak bir kaç alıntı ile yazımı noktalıyorum:
"Malorie kuş seslerinin içinden geldiğini sandı. Sanki aklını kaçırmış binlerce kuşla dolu kocaman bir kuş kafesine kısılıp kalmıştı. Hepsinin üzerine devasa bir kafesin indiğini hayal etti. Karton bir kutunun. Güneşi sonsuza dek kesen bir kuş kapanının.""İnsanoğlu aslında korktuğu yaratığın ta kendisidir."
Roman gibi bir yaz geçirmeniz dileğiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder