Neden hep daha fazlasını istiyoruz? Neden daha fazlasını isterken elimizde olanları da kaybetmeye mahkumuz? Bu, yeni çağda insanoğlunun üstüne yapışan bir lanet mi? Yoksa nankörlüğümüzü dizginlememiz için bize verilen bir ceza mı?
Bence bu bir ceza. Hem ceza hem de bir ödül.
Burada zenginlerin aslında mutsuz olduklarını, mal arttıkça huzursuzluğun da arttığını konu alan; fakir insanların ise küçücük bir şeyden bile büyük zevk alabildiklerini yazdığım bir yazı olmasını istemediğim için size daha farklı örnekler vereceğim:
Yalnızlık.
Ben her zaman kendimce birkaç şey savundum. Mesela tüm eylemlerimi mutlu olmak için yaptım. Sevmediklerimden uzaklaştım, bazen de uzaklaştırdım.
Şimdi bu iki cümlenin konuyla ne alakası olduğunu merak ediyorsunuz. Şöyle izah edeyim:
Etrafınızdaki çok sayıda 'sahte' insanla mı mutlu olursunuz yoksa iki tane gerçek dostla mı? Elimizdeki azınlıktan, maddeden çok maneviyat elde etmek mutluluktur arkadaşlar.
Çok gördüm, "Herkesle iyi geçineyim, aman bana kötü demesinler." diye dolanıp millete yalakalık
yapanları. Çok gördüm sırf popüler olsun diye boş sohbetlerden zevk almaya çalışanları bu yüzden de kendilerini mutlu sananları. Ve eminim, onların sular durulunca herkes kendi kabuğuna çekilince, karşılıklı çıkarlar bitince mutsuz olacaklarından. Hem de adım gibi.
Ve ben şimdi mutluyum. Her gün beni gerçekten seven insanlarla konuşuyorum. Etrafımdaki kimsenin maskem düşecek korkusu yok. Bana tüm kalpleriyle yol gösteriyorlar. Yazdığım iki mesaja sırf atmak için random atmıyorlar.
Sizce de az olsun öz olsun mantığı iyi bir şey değil mi?
Sizce de az olsun öz olsun mantığı iyi bir şey değil mi?
Neyse, ne diyorduk? Küçük şeyler. Bizi mutlu eden küçük şeyler.
Belki mahalle arasından alınan iki tane poğaçayla yapılmış sahildeki piknikte, belki de yakamadığınız dilek balonlarında; belki son sayfasını okuduğunuz kitapta, belki de internette gezinirken denk geldiğiniz, size eski günleri hatırlatan üç dakikalık bir şarkıda; belki pazar günü aileyle yapılan kahvaltıda, belki de tembel bir hafta sonunda saklı mutluluk.

Sabah yatağımızdan kalkarken bizi gerçekten neyin mutlu edeceğini bilerek kalktığımızı sanıyoruz. Lüks kırmızı bir araba, üç katlı ve havuzlu bir ev, en ünlü markadan alınmış süper pahallı bir elbise... Bunları elde edemeyince de üzülüyoruz.
İnternette sokakta yaşayan ve bizim çöp olarak adlandırdığımız eşyalarla oynayıp kahkahalar atan insanların fotoğraflarını paylaşıyorlar. Altında da bir gönderi yazıyorlar. Şikayet etme, şükret.
Onların ellerinin altında son model arabalarının anahtarları yok fakat biz bilgisayar başında rahatça oturup, süslü hesaplarımızda onların resimlerini paylaşıyoruz ve belki de onların mutluluklarını kıskanıyoruz.
Burada demek istediğim şey; malı mülkü terk edin değil. Demek istediğim şey, sadece elinizdekilerle mutlu olun.
Kısacası hayatın, yaşamanın özü büyük değil,küçük şeylerde saklı. Ve bir de şükretmekte.
İnternette sokakta yaşayan ve bizim çöp olarak adlandırdığımız eşyalarla oynayıp kahkahalar atan insanların fotoğraflarını paylaşıyorlar. Altında da bir gönderi yazıyorlar. Şikayet etme, şükret.
Onların ellerinin altında son model arabalarının anahtarları yok fakat biz bilgisayar başında rahatça oturup, süslü hesaplarımızda onların resimlerini paylaşıyoruz ve belki de onların mutluluklarını kıskanıyoruz.
Burada demek istediğim şey; malı mülkü terk edin değil. Demek istediğim şey, sadece elinizdekilerle mutlu olun.
Kısacası hayatın, yaşamanın özü büyük değil,küçük şeylerde saklı. Ve bir de şükretmekte.
Elinizdeki küçük şeylerin kıymetini her daim bilmeniz dileğiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder