yok.
Deneyeceğim.
Mezun oldum. Belki daha önce bir paragraf arasında, satır sonunda ya da cümle başında size bahsetmişimdir. Ofiste, odamda, masamın ucundaki isimlikte artık ismimin başında "İnşaat Mühendisi" yazıyor. Yaklaşık altı sene önce üniversite tercihlerin yaparken başladığım serüvenimin yeni bölümüne geçtim: İş hayatı ve gerçeğe dönüş.
Mesleğim ve meslektaşlarım adına ne kadar üzgün olduğumu anlatmak istiyorum sizlere. Gündemden yeni yeni düşmeye başlayan 6 Şubat depreminin penceresinden bakarak, mühendislik olarak "kutsal" sayılması gereken branşımın gördüğü değeri anlatayım ilk önce. İçerden biri olarak bunu misyon edindim niyeyse.
Aslında uzun zamandır bu yazı aklımda vardı. Bunu bugün yazmamın sebebi beni tetikleyen şeylerin olması.
Öncelikle, herkes bu işte bir yanlışlık olduğunun farkında. Peki niçin kimse bir şey yapmıyor? Bugün herkes meslek odalarında, ofislerde, şantiyelerde ya da belediyelerde ayaküstü bozulmuş sistemin kırık dişlileri ile ilgili yorumlar yapıyor.
Değer görmüyoruz. Üniversite yıllarından başlayarak bizim yaptığımız iş bir şekilde müellifler arasında savaşa dönüşüyor. Bir kere en önce dile getirmem gereken şey, bu sorunla özellikle öğrencilik hayatımda çok karşılaştım, mimar-inşaat mühendisi çatışması. Küçük bir anımı anlatayım:
Ben öğrencilik hayatımın son iki senesini gündüz mühendislik için okula giderken akşamları da mimari restorasyon bölümünü okuyarak geçirdim. Hem mimariyi ve restorasyonu sevdiğim için hem de ufacık da olsa "statik" ya da "matematiksel sorun çözme" bakış açısından sıyrılabilmek için. E tabii doğal olarak restorasyon derslerime mimar hocalar giriyordu. Bu hocalar da benim mezun olmak üzere olan bir mühendis adayı olduğumu biliyorlardı.
Bir gün derste, konuyla alakalı olmamasına rağmen (ders kagir yapılarla ilgili bir dersti) hoca şantiyedeki işleyişten bahsetmeye koyuldu. Kendinden emin bir şekilde inşaat mühendisinin, mimarın olduğu yerde söz hakkı olmadığını iddia etti, hatta tam olarak böyle bir cümle kurdu. Gözlerimin içine bakarak "Mimarlar, mühendislerden üstündür." minvalinde bir konuşma yaptı.
E bizdeki de merak, ders sonunda hocanın özgeçmişini inceledim. Türkiye'nin en iyi okullarından mezun, gerçekten kaliteli işlerde çalışmış bir hanım. Böyle donanımlı bir insan nasıl bu kadar kompleksli olabilir?
Genel olarak, mimarlık öğrencileri ile mühendislik öğrencileri arasında klasik bir problemdir bu. Herkes yapılan iş üzerinde hakimiyetini kurmaya çalışır. Halbuki bir diğeri olmadan iki mesleğin de hakkının verilerek yapılması çok güçtür. Peki bu hırs neden?
Mimarlar genelde mühendislere, mimar olmaya puanı yetmemiş gözüyle bakıyor. Mimarlık, sanatsal bakış açısı gerektiren bir iş ki mahalle arasında dört katlı binayı tasarlamak haricinde yol alması pek güç olan ülkemizde bu tarz işler tasarımsal bakış gerektirmiyor. Metrekareye odaları puzzle gibi yerleştirmek yeterli.
Mühendislik ise hesap işi ki dört katlı binayı programa doğru şekilde yerleştirmenizin mesleki açıdan sizi tatmin ettiği ülkemizde matematiksel zekanızı zorlamanızın da pek lüzumu yok. Şantiye için de aynı şey söz konusu. Proje bazında konuşuyorum tabii. Şantiyeye döndüğümüzde çoğu yerde, eğri oturalım doğru konuşalım, şef istenmiyor bile. Hepsi kağıt üstü imza. Durum böyleyken bu çatışma neden, pek anlam veremiyorum.
Bir de çakma "mühendis-mimarlar" var. İki yıllık bir şey mezunu adamlar bunlar. En çok kanıma dokunan da bu meslek grubu. Zira instagram profillerine girdiğinizde isimlerinin altında kendi kendilerine atadıkları unvanları görebilirsiniz. İki yılı zar zor bitirmiş ve inşaat mühendisi olmuş. Hadi oradan ya! Kıytırık programı kullanmayı biliyorsun, iki de şantiye gördün diye kimse sana o hakkı tanıyamaz. Anca eşe dosta havanı atar kendini tatmin edersin yani. İşte mesleğimizin geldiği nokta bu.
Bir gün derste, konuyla alakalı olmamasına rağmen (ders kagir yapılarla ilgili bir dersti) hoca şantiyedeki işleyişten bahsetmeye koyuldu. Kendinden emin bir şekilde inşaat mühendisinin, mimarın olduğu yerde söz hakkı olmadığını iddia etti, hatta tam olarak böyle bir cümle kurdu. Gözlerimin içine bakarak "Mimarlar, mühendislerden üstündür." minvalinde bir konuşma yaptı.
E bizdeki de merak, ders sonunda hocanın özgeçmişini inceledim. Türkiye'nin en iyi okullarından mezun, gerçekten kaliteli işlerde çalışmış bir hanım. Böyle donanımlı bir insan nasıl bu kadar kompleksli olabilir?
Genel olarak, mimarlık öğrencileri ile mühendislik öğrencileri arasında klasik bir problemdir bu. Herkes yapılan iş üzerinde hakimiyetini kurmaya çalışır. Halbuki bir diğeri olmadan iki mesleğin de hakkının verilerek yapılması çok güçtür. Peki bu hırs neden?
Mimarlar genelde mühendislere, mimar olmaya puanı yetmemiş gözüyle bakıyor. Mimarlık, sanatsal bakış açısı gerektiren bir iş ki mahalle arasında dört katlı binayı tasarlamak haricinde yol alması pek güç olan ülkemizde bu tarz işler tasarımsal bakış gerektirmiyor. Metrekareye odaları puzzle gibi yerleştirmek yeterli.
Mühendislik ise hesap işi ki dört katlı binayı programa doğru şekilde yerleştirmenizin mesleki açıdan sizi tatmin ettiği ülkemizde matematiksel zekanızı zorlamanızın da pek lüzumu yok. Şantiye için de aynı şey söz konusu. Proje bazında konuşuyorum tabii. Şantiyeye döndüğümüzde çoğu yerde, eğri oturalım doğru konuşalım, şef istenmiyor bile. Hepsi kağıt üstü imza. Durum böyleyken bu çatışma neden, pek anlam veremiyorum.
Bir de çakma "mühendis-mimarlar" var. İki yıllık bir şey mezunu adamlar bunlar. En çok kanıma dokunan da bu meslek grubu. Zira instagram profillerine girdiğinizde isimlerinin altında kendi kendilerine atadıkları unvanları görebilirsiniz. İki yılı zar zor bitirmiş ve inşaat mühendisi olmuş. Hadi oradan ya! Kıytırık programı kullanmayı biliyorsun, iki de şantiye gördün diye kimse sana o hakkı tanıyamaz. Anca eşe dosta havanı atar kendini tatmin edersin yani. İşte mesleğimizin geldiği nokta bu.
Bakın size bir şey daha anlatayım, bir özel üniversite oluşturun şimdi aklınızda. İnşaat Mühendisliği dalında yüksek lisans için kaydınızı yaptırıyorsunuz. Derslerinizi seçiyorsunuz. Sonra derse giriyorsunuz ki ne göresiniz! Öğretmenlik mezunu, ekonomi mezunu, yapılan işle sıfır alakası olan insanlar sizinle aynı sıralarda oturuyor. Şimdi bunu aklınızdan çıkarın çünkü bu anlattığım gerçek. Maalesef.
Değer görmek istiyoruz yahu! Mimarlar bunu bir şekilde başarıyorlar. Yukarıda bahsettiğim gibi, gereksiz kompleksleri ile kendilerini herkesten üstün tutuyorlar. İstediklerini alıyorlar.
Peki biz? Biz de kendi değerimizi kendimiz biçmek istiyoruz. Ah güzel mesleğim benim! O Hatay'da, Kahramanmaraş'ta yıkılan binalar var ya bizim mesleğimizin öneminin kanıtı. Gün gibi ortada. Kaç kişi öldü enkaz altında? Mimarlar binayı ayakta tutanlar değil, inşaat mühendisleri yapıyor tüm hesaplamaları. O kolonların içine konan donatılar bizim eserimiz olmalı. Ne çakma mühendislerin ne de ancak ne kadar parası kaldığının hesabını yapabilen müteahhitlerin.
Vallahi 8 aydır işin içindeyim. Böyle bir rezillik olamaz. Kimse onayladığı projenin farkında değil. Belediyeye veriyorsunuz projeyi belediyedeki mühendis "ne oldum delisi", kör olmuş. Seninle zıtlaştığı için işini yapmayı unutuyor, olmayacak şeyler değiştirtiyor. Kafayı yersiniz. Şantiyelerde çalışabilen (genelde istenmiyoruz oralarda ama) mühendisler hafta sonu izni olmadan köle gibi çalıştırılıyor. Üç kuruş para için ter döküyor. Torpille ya da başka başka yollarla bir noktaya gelen meslektaşlarımın genellikle egosu boyunu aşmış, kimseye saygısı yok. Bu kişiler mesleki dayanışma ne bilmiyor. Bir rant savaşı, bir üstünlük kurma merakı almış başını gidiyor. Geçenlerde bir şantiye şefi, projeye uygunlukta eksik bulduğu için beton döktürmemiş ve öldürülmüş Avcılar'da. Silahla tehdit ediliyoruz, rüşvetle ödüllendirilmeye çalışıyoruz. Biz hiçbirini istemiyoruz. Hakkıyla mesleğimizi yapmak istiyoruz sadece.
Benim umudum var. Dedim ya çiçeği burnunda mühendisim henüz. Meslek odasına gittiğimde ya da nispeten yaptığı işin önemini kavramış bir mühendisle konuştuğumda bir şeylerin değişeceğini seziyorum. Ama önümüzde uzun bir yol var. Onlarca yıl geçmesi lazım belki de.
Mesleğimin kirliliğinden arındığı günlere uzanabilmek dileğiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder