12 Mart 2019 Salı

Soru - Cevap

  Bundan birkaç yazı önce size, anonim sorular sorabileceğiniz bir hesap açacağımı ve oradan
sorduklarınızı blogta yayınlayacağımı söylemiştim, hatırlarsanız... Özellikle de dedim ki, bir derdiniz varsa dermanını birlikte bulalım, biraz Güzin Ablacılık oynayalım. Hatta gerekli ilgiyi görmez belki diye biraz üzülmüştüm... Neyse sağ olun ilgi gördü. Lakin istediğim türde sorular hiç gelmedi. Bu yüzden etkinliğimizin adını "Yazarımızı Tanıyalım" ya da "Ben Kimim?" gibi klişe şeyler yapmamak için kendimi zor tutuyorum. Yine de çok da tutamamış olacağım ki soru-cevap yazıp geçtim başlığı.
  Arkadaşlar hayatımı bu kadar merak etmeniz de ne bileyim yani... Zaten her haltı ana hatlarıyla buraya yazıyorum. Ayrıntı verecek olsam roman yazarım uzun uzun. Şimdi düşündüm de, cidden rahat 200- 250 sayfalık bir roman çıkar şu son 8-9 ayda yaşadıklarımdan.
  Konumuz bu değil. 

 Söz verdiğim gibi aralarından seçtiğim 10 adet soruyu buradan cevaplıyorum. O sitede kısa kısa yazdım cevapları. Buradan girip okuyun diye. Eeee bloga biraz yatırım yapamayacaksak neden böyle boş işlerle uğraşalım değil mi?  :)))))


 Sorulara geçmeden bu anonim olarak soru sorma işinin beni ne kadar ürküttüğünü de söylemek istiyorum. Hatırlar mısınız zamanında ask.fm diye Allah'ın cezası bir site vardı. He, işte o site benim ergenlik travmamdır.
   O zamanlarda ergen olanlarınız iyi bilir, platonik olduğunuz kişinin ask.fm'i olması büyük nimettir. Senin kim olduğunu bilmeden onu tanıma, onunla konuşma imkanın olurdu. Birazcık da ağız arardın açılsam mı açılmasam mı, diye. Ben de doğal olarak bu nimetten yararlanıp, hoşlandığım çocuğa gün aşırı sorular sorardım. Sormasam da gelen soruları okur, nasıl biri olduğunu anlamaya çalışırdım. İşsizliğe bak...
  Bir gün yine o sitedeki soruları okuyorum, ne görsem beğenirsin?! Platoniğime, hala kim olduğunu bilmediğim biri, beni ifşa etmiş. İfşa derken adımı yazmış, onu "sevdiğimi" yazmış. Platonik diyorum ama ilk aşkım tabii. Bir de daha ortaokuldan yeni çıkmışım. Çocukluk dönemi bitmiş. Gözüm yeni yeni açılacaaak...
  Yazık, gariban çocukcağız da benim kim olduğumu nereden bilsin? Adımı pat diye şerefsizin biri yazınca altına "O kim?" diye sormuş. He kim olduğumu bilse, çıkma ihtimalini değerlendirecek. Lükse bak. Durun bir düşündüm de, ne garibanı ya? Bütün sene aynı serviste olduğun kızın adını nasıl bilmiyorsun sen?
   Gerek "Abi beni nasıl tanımaz yiaaa?" üzüntüsü olsun, gerek "Abi nasıl bu olaydan sonra benimle hiç konuşmaaaz?" hayal kırıklığı olsun, bu site benim ilk aşkımın ve masumane duygularımın katili olmayı başarmıştır. Sonradan kim olduğumu öğrenince beğenmedi herhalde fukara sümüğü. O olaydan sonra yüzüme bile bakmamıştı uzunca bir süre.
  Neyse bu da böyle küçük bir anımdı. Sorulara başlayabiliriz artık kanımca.

  1." Bir insanda en nefret ettiğin şey ya da bir özellik?"
   Cevap: Çok basit bir cevap olacak ama yalandan nefret ediyorum. Aslında nefret ettiğim şey yalan da değil; bir kişi tarafından aldatılmak. Salak yerine konmak. Düşünsene, sen ona güveniyorsun, gözünün içine bakıyorsun yanlışlıkla kalbini kırma, onu üzme diye. O da it oğlu it olduğu için arkandan iş çeviriyor. Bile bile kalbini kırıyor.
  Aldatmak sadece doğrusunu söylememek değil, hiçbir şey söylemeden gizli saklı iş çevirmektir. Aldatmak sadece başka biriyle yakınlaşmak değil, karşındakinin güvenini kırmaktır. Aldatmak sadece sevgililer arasında da olmaz ayrıca. Arkadaş arkadaşı da aldatır. Atıyorum gider, sana söz verir aramızda kalacak diye büyük bir sırrını alır. Akşam telefonda o sırrı başka arkadaşına anlatır. Bu da aldatmaktır.
    Aldatmanın her türü iticidir. AFFEDİLEMEZ. 
Onun dışında; her haltı eleştiren insanlar, memnuniyetsiz tipler, ben bir şey anlatırken oralı olmayanlar, kem gözlüler, fesatlar... Daha da sayarım aslında da. Kısa kesiyorum bu soruyu.


  2. "Ya bir de çok özel olmasın ama sana bir konuda yanlış yapsa, sevdiğin halde görmezden gelir miydin yoksa..."
   Cevap: Açıkçası burada, gönül ilişkilerinden mi yoksa arkadaşlık ilişkisinden mi bahsediyor soruyu soran... anlamadım. Zaten bir önemi yok ikisi için de cevabım aynı. Bakın, ben sevdiğim biri için canımı veririm. Bazen bu huyumdan da nefret ediyorum.
  Görmezden gelme konusuna gelirsek: Canımı vereceğim insana ikinci bir şansı neden vermeyeyim? Bir kereliğine sesimi bile çıkarmam. O hatayı yakaladığımı dahi söylemem. Bir defalık boşta bulunmuş da hata yapmış, derim.
  Görmezden geliyor oluşum, affettiğim anlamına gelmez. Üzücüdür ki, cidden ben üzülüyorum böyle olmasına, kişinin de değeri eksilir gözümde. Ne gerek var gerçekten yani? Seni seviyorken, mutluyken... Arkadaşım beni neden üzüyorsun?
   İkinci bir hata olmazsa eski günlere dönülür, olursa şut! Direkt, hiç düşünmeden şut.

  3."Arkadaşlık ilişkilerinde seçici misin, dostun çok var mı?"
   Cevap: Eskiden hiç böyle biri değildim ama herkesle iyi anlaşan bir insan haline geldim. Bu yüzden de çok arkadaşım var. Az çok herkesle muhabbet edip tanımaya çalışan bir insanım. Öyle çok damarıma basılmadığı sürece kimseyi terslemem. Arkadaşım çoktur yani.
 Öte yandan ben bir yalnız kurdum :) Şöyle sükut içinde oturup etrafı izlemenin verdiği huzuru hiçbir arkadaş çevresi vermiyor bana. Gerçekten içimden gelerek "Ayyyy canıııım bir ara buluşalım noooluuuur." dediğim, o bir ara gelince de bir iş icat edip buluşmadığım çok insan var bu yüzden. 
  Şimdi böyle yazınca da, tabii herkese aynı muameleyi de yapmıyorum. Canım ciğerim birkaç kişinin her zaman başımın üstünde yeri var. 
   Arkadaş konusunda seçici değilim, dostluk konusunda ise baya çok kriterim var. 

  4."Hayata karşı bir beklenti içerisinde misin?"
  Cevap: Herkesin hayattan beklentileri vardır. Beklenti içine girmeyeceksek, bir şeylerin hayalini kurmayacaksak neden yaşıyoruz ki? Sadece beklenti sözcüğü hiç hoşuma gitmedi.
 Bu soruya çok da spesifik bir cevap yazamayacağım. Öyle çok büyük bir hayalim, kesin şu olsun, o benim olsun, şurada yaşayayım, bunu yapayım, şu ödülü alayım tarzında hayaller kurmuyorum.
   Ben sadece her şeyin, bir şekilde hatta belki bir mucize vasıtasıyla mükemmel olacağına inanıyorum. Bu bir beklenti midir? İnanç mıdır? Hayal midir? Önsezi midir? Adını siz koyun.

  5. "Hayatından yana mutlu musun?"
   Cevap: Kimse hayatının her alanından mutlu değildir, diye düşünüyorum. Sevgilisiyle arası iyi olsa, dersleri ya da işi iyi gitmiyordur. Ailesi ile arası iyi olsa, arkadaşı bir sorun yaratıyordur. Cebinde parası olsa, sağlığını koruyamıyordur, vesaire. Her zaman can sıkan, mücadele etmenizi gerektiren bir şeyiniz vardır hayatınızda.
  Keşke hiç olmasaydı, dediğim çok şey var. Ve bunların hiçbiri benim yüzümden olmadı. Bence insanın mutlu olması için en gerekli olan vicdan rahatlığı. Dolayısıyla ben dünyanın en mutlu insanı sayılabilirim.
   Öte yandan, zaten şu an hayatımın en güzel günlerini yaşıyorum. Error diye öten hiçbir kısım yok. Şükürler olsun.

6. "Bu zamana kadar olan ilişkilerinden çıkardığın ders"
   Cevap: Ah hiç biriniz sormuyorsunuz ki ders çıkarabilecek kadar büyük bir şey yaşadın mı? Yok arkadaş, hiç ders çıkardım diyemem. Gerçekten kimseye o değeri vermedim ya da o değeri görmedim sanırım. Şimdilerde düşününce bunu daha iyi anlıyorum. Ünlü düşünür Ariana Grande'nin de dediği gibi anacım: Thank You, Next!

7. "Üzüldüğün zaman genelde ne yaparsın?"
 Cevap: Gerçekten kalpten üzüldüysem kimsenin yüzünü dahi görmek istemiyorum. Yorganı burnuma kadar çekip ağlıyorum genelde. Kimseyle de konuşmadığımdan içime atmış oluyorum. Hatta lanet olsun ki, bu huyum yüzünden çoğu zaman insanlar kırıldığımı bile anlamıyorlar. Sen beni o kadar üzdükten sonra kendini açıklamışsın, özür dilemişsin ne fayda... En başta yapmayacaktın.
  Gerçi bazen sabır taşı olsa çatlar durumuna geldiğimde uzunca mesajlar atıyorum, zehrimi döküyorum. Bu da benim hakkım yani.
  Üzmeyin beni ya! lütfn?

 8." İnsanlara güvenir misin ya da hayatında öyle güvendiğin birileri var mı?"
   Cevap: En kötü huyum insanlara çabucak güvenmem. En iyi huyum da güvenim kırıldığında bir daha asla güvenmemem. Sonuçta güvenimin kırılmış olması onların ayıbı. Neyse ki şu ana kadar öyle büyük bir "güven kırıklığı" yaşamadım. #şükür.

9. "Bugünkü aklın dünde olsaydı neleri sabitlemek isterdin?"
   Cevap: Şu an kendi hayatımda değiştirmek istediğim pek bir şey yok aslında. Çevrem ve ailem, hepsinden memnunum. Geçmişimde değiştirmek istediğim birkaç şey var ama değişmeseler de olur. Birkaç kişiyi hiç tanımamış olmak isterdim mesela. Ya da bazı yerlerde risk almayı dilerdim. Daha cesur yaşardım. Yine de ben olmak, bugün durduğum noktada bulunmak... güzel :)

10. "Hiçbir şeye karşı takıntın var mı hani biriktirdiğin ya da sürekli aldığın bir şey ama takıntı olarak örnek veriyorum kalem gibi"
  Cevap: Ya o kadar çok şey biriktiriyorum ki... Hani böyle kalem, pul, eski para tarzı şeyler değil de, özel şeyleri biriktirmeyi seviyorum. Sinema biletleri, güzel bir çiçek, sakız kağıtları, severek aldığım şeylerin fişleri... Yeter ki o maddeye bir anlam yüklemiş olayım. Ya da özel bir anlamı olsun. Katiyen atmaya kıyamıyorum. Böyle küçük küçük şeyleri hep saklıyorum. Arada sırada da açıp o günleri anıyorum. Eğer üstüne yazı yazılabilecek şeyse sakladığım kesin tarih atıyorum. 
  Bir de kitaplara zaafım var. Okunacak yüz tane kitabım da olsa evde, o gözüme kestirdiğim bir taneyi almadan eve dönemiyorum. Kitaba verdiğim paraya asla acımam.
  Biriktirmekten sayılır mı bilmem ama, eski oyuncak bebeklerimi de asla attırmıyorum ya da birilerine vermiyorum. Hala duruyorlar. Canım bebekler. Ah, keşke o bebeklerle oynadığım yaşa dönebilsem arada sırada.

  Benden bu kadar. Soruların gelme sıklığına veya sayısına bağlı buna benzer yeni yazı gelebilir ileride. Aslında bloga yazmak istediğim birkaç soru daha vardı ama en başta 10 dedik, 10 kalsın.

   Hayatta cevap veremeyeceğimiz sorularla hiçbir zaman karşılaşmamamız dileğiyle...



    
  
  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder