5 Nisan 2019 Cuma

Sonu Düşünen

  “Rastlantı dünyanın en eski ilahi gücüdür, birine rastlamanız bazen bir ödüldür, bazen de bir ceza.” Yatağıma uzanmış, sakız rengi tavanı izlerken bu sözü düşünüyorum. Arka fonda “kimler geldiiii, kimleeer geçtiii....” çalıyor.

  Yeryüzünün atmosferinden nefes almayı sürdürdüğümüz sürece bir an bile durduramayacağımız bir eylem yürütüyoruz: Yaşamak. Aslında yanlış oldu. Nefesimizi bile birkaç dakikalığına tutabiliyoruz lakin yaşamayı asla. Ben burada bunları yazıyorsam, yaşadığımdan; siz burada bunları okuyorsanız, yaşadığınızdan.
  Uzun (umarım) yaşantımızı bahtımızın rüzgarına kapılmış gibi döne dolaşa deneyimlerken hiç sonu düşündünüz mü? Şimdi şu kaldırımdan adımınızı attığınızda hızlı bir araba tarafından getirilebilir o son. Şu koltukta kıvrılıp uyuduğunuzda kalbiniz durabilir, başınıza şu tavandaki avize düşebilir... Bir gün hepimiz bu yaşama denilen şeyi bırakacağız. Bir daha yaşamamak üzere hem de. Peki, bu durum sizi korkutuyor mu?




  Bazı zamanlar haberleri izlerken ya da kulaklarıma hiç hoş olmayan bir haber çalındığında içimden "Ben bu kötü insanlarla dolu dünyada nasıl yaşayacağım? Nasıl onlara benzemeden kalacağım? Nasıl iyi olacağım? Nasıl kendimi ve sevdiklerimi onların elinden koruyacağım?" diye düşünüyorum. Sınırsız ihtimaller zincirinde elbet bir gün başımıza "Keşke hiç yaşanmasaydı." dozunda kötü bir şey gelecek. Çok ama çok karanlık günlere uyandığımız olacak aynı her şeyin güllük gülüstanlık olduğu günlere uyanacağımız gibi. Peki siz, bu sınırsız ihtimaller zincirindeki kötü halkaları sürekli gözlüyor musunuz?

  Tüm gün zırhını kuşanarak dolaşan bir savaşçı, aylar hatta belki yıllar sonra o zırhın ağırlığını taşımaktan yorulmaz mı? Herkesin "bi' salmaya" ihtiyacı var bence. Ayrıca etrafımızdakilere de bağırmalıyız avaz avaz "Bizi bi salın!" diye.
  Ah keşke ağustos böceği meşhur fabldan çıkıp gelse de, bize nasıl yarınları düşünmeden anın tadını çıkarabileceğimizi öğretse! Aklımızda çalışkan karıncalarla dolu bir oda var, sürekli korkmayı öğütlüyor çünkü. Düşünmeyi, sonuçları tartmayı, zırhları kuşanmayı... Sürekli. Yaşamak kadar sürekli.

  İnsan en çok yapmadıklarından pişman olurmuş, yaptıklarından değil. Siz siz olun arada karıncaları beslemeyi unutun, ağustos böcekleriyle ahbaplık edin.

  Arada ölmüş gibi yapmadan yaşanmaz öyle çünkü! Bu benim fikrim yani. Haftada bir "Beni unutun." diyebilen bir kul varsa aranızda, o en çok kıskandığım insan şu hayatımda.
Şahsen benim en büyük hayallerimden biri de vakti geldiğinde bir bavul ile (çok klasik kaçacak bu cümle ama) adımı kimsenin bilmediği bir yere göç edebilmek. Sayacı sıfırlayabilmek...

 Şu kısa yazımı kısa bir özetlemek gerekirse; sonu düşünen yaşayamaz; arada sonu gelmiş gibi yapmayan yorulur yine yaşayamaz; yaşamın içinde yaşam vardır onun içinde başka bir yaşam ve başka ve başka... Her şey iç içe geçmiş bir döngüden ibarettir iyileriyle, kötüleriyle ve sonlar aslında başlangıç sayılmalıdır.
  En baştaki rastlantı sözüne gelirsek, biz ne kadar karıncalar gibi çalışıp çabalayıp ardından ağustos böceği gibi takılsak da, sözde rastlantılarımız sebebiyle kaderimizi yaşamakla yükümlüyüz.
Çok düşünmemek için bir sebep daha işte: KADER. Ne yaparsak yapalım, ne olursak olalım bizim için belirlenmiş yoldayız nihayetinde.
(Uyarı: Çok düşünmeyin derken beyninizi süs diye kafanızın içinde taşıyın da demiyorum tabii.)
 
  Böyle saçma, karmaşık, falan filan bir şeyler işte.

 Nefesinizi tutup yaşamı yakalayabilmeniz dileğiyle...


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder