3 Mart 2019 Pazar

Piknik Örtüsü


  Aklımda mutlu anların tümünün kısa bir ana sığdırılmış tasviri var. Nereden başlasam? Havadan mı? Pekala, güneşli bir hava. Kısa kollu giyilecek kadar sıcak ama ufak bir rüzgarda omuzlarınıza ince bir şal atma ihtiyacı duyacağınız kadar serin. Güneş ışığı öyle güzel vuruyor ki zemine, etrafta dolaşan polenleri görebiliyorsunuz. Tertemiz ferah havada dans ediyorlar adeta. Öğlen vakti çevreye hakim olan sessizliğe gömülmüşüz. Akşamüstünün o kendine has koşuşturmasından veya sabahın yeni gün telaşından eser yok. Huzur dolu bir öğlendeyiz.
  Bir çiçek bahçesi etrafımızı sarıyor. Biz çimenliğe ince, desenli bir örtü sermişiz öyle oturuyoruz. Etrafımızda rahatsızlık verecek hiçbir şey yok. Örtünün kenarında az önce yediklerimizden arta kalanlar, okuruz diye getirip birbirimizle ilgilenmekten vakit ayıramadığımız kitaplar, piknik çantası, üşüdüğümüz taktirde giyeceğimiz hırkalarımız, benim sırt çantam, birazı içilse de hala dolu olan koca bir termos ve senin yarısı boş sigara paketin duruyor.
   Çimenler yeni kesilmiş, belli. Şekerli parfüm, çiçek ve çimen kokusuna karışıyor. Ben sadece senin kokunu duymak istermişçesine yakınlaşıp, başımı omzuna yaslamışım. Sakalının aralarındaki kızıllıklarda elimi dolaştırıyorum.
Sen de dikkatlice beni izlemeye, görmeye çalışıyorsun. Bakışların üzerimdeyken kendimi dünya üzerindeki en değerli insanmışım gibi hissediyorum. Bu histen memnunum.
  O piknik örtüsünden başka hiçbir şeye ihtiyaç yok. Sadece ikimizin ve birkaç eşyanın içine sığabildiği boyutta olan o örtü bizim korunma sahamız. İmkansızlıklar, üzüntüler, sıkıntılar, zorluklar, hastalıklar, bitişler, terk edişler, düşüşler, yaralar, kusurlar, kıskançlıklar, pişmanlıklar, şüpheler… Ne kadar çabalarlarsa çabalasınlar bize ulaşamıyorlar orada.  Görünmez bir kalkan sarmış bizi, bizde birbirimizi.
   Çok kısa bir an, işte bu atmosfer bizi ele geçirdiğinde, huzurla dolduğumuzda... çok kısa bir an... göz göze geliyoruz ve o an, benim için, mutluluğun olabileceği en somut şekline dönüşüyor. Biz belki saatlerdir orada oturuyoruz ve saatlerce oturmaya devam edeceğiz ama hiçbir şey seninle yaşanan o küçük saniyenin verdiği hazzı bana vermeyecek.
  Böyle küçük, masum hayaller işte. Büyük bir şeye, saraylara, pahallı mücevherlere, aşırı özenilmiş yemeklere ihtiyaç yok. Kıytırık bir piknik örtüsü yeterli. Senin sevgin yanımda olsun sadece, örtü de olmayıversin hatta. Çimlere bile otururuz.
    Aklımda mutlu anların tümünün kısa bir ana sığdırılmış tasviri var. Gerçek olabilecek birkaç hayalle süslüyorum o tasviri. Sadece senin sesini duyabildiğim bir sağırlık içinde kalemimi oynatıyorum pembe defterimin sararmış sayfalarında.  Birkaç küçük detay ekleyeyim derken sayfalarca ama sayfalarca kimselere söyleyemeyeceğim; söylesem de onların anlayamayacağı bir dilde yazıyorum. Sayende gözlerimin önünde uçsuz bucaksız yeşil bahçeler var. Göğsümde ise henüz gelmemiş günlerin tatlı huzuru. O huzuru yakalayamama korkusu bir an odanın içine doluşuyor. Biraz sonra daha büyük bir korkuyla bastırılıyor lakin.  O huzuru yakaladıktan sonra kaybedersem ne olacak? Güzel bir günün anısı, olmayan hayallerden daha acı verecek zihin görüntüleri değil midir aslına bakarsak?
     “Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum.” Ben bilmeyi diliyorum. O mutluluğu montumun ceplerine sıkıştırayım, gittiğim yerlere götüreyim hatta. Ah, olabilir mi böyle güzel bir şey, bu karanlık dünyada acaba?
   Sadece bir kısmını çevirebiliyorum hayalimin. Bakıyorum, okuyorum, düzeltiyorum. Anlaşılıyor. Kapatıyorum defteri. 

Bazı anları doya doya yaşayabilmek dileğiyle…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder