30 Ağustos 2017 Çarşamba

2017 Yaz Kitaplarım 6: Kürk Mantolu Madonna

İtiraf ediyorum, evet bu yaz okudum. Hatta az önce bitirdim Kürk Mantolu Madonna’yı. Lakin “Keşke önceden okusaymışım!” filan demedim. İyi ki şimdi okumuşum. Şu zamanda tanımışım Maria Puder’i, Raif Efendi’yi!

Daha önce okusam anlamazmışım hem. Kitapta şu an kullanabilirliğini yitirmiş öyle güzel kelimeler var ki, önümde açık bir sözlük olmadan okumak manasız bir karar olurmuş. Önceki ben de üşengeçliğinden sözlük filan açmazdı muhtemelen. Bu yüzden canım kendim, yine inanılmaz bir zamanlama ile almışım kitabı.

Konusunu açıklamama gerek var mı yoksa siz de gazeteci Fundagillerden misiniz? Hani şu malum Madonna’yı, La İsla Bonita’yı söyleyen popüler kültür Madonna’sı sanan gazeteciden bahsediyorum. Kitabı okumamış olmama rağmen böyle bir aldanmaya hiçbir zaman kapılmadığım için de ayrıca bir tebrik kendimeeee…

Şaka maka, kitap hakkında söylenebilecek tek bir kusur dahi yok.

Yalnız Raif Efendi’de kendimi görmek beni bir miktar ürküttü. Yalnızlığı, umursamazlığı… Ne bileyim, “İleride ben de mi böyle olacağım acaba?” dedim kendi kendime.  Nefesim kesildi bazı satırlarda. Düpedüz korktum yani. Maria’ya olan o saf ve güzel aşkı bana bir sürü şeyi anımsattı. Bazı kısımlarda ortada ağlanacak hiçbir şey olmamasına rağmen gözlerimi doldurdu. Maria olmadan kendini amaçsız bir varlık gibi hissetmesi… Ay ne bileyim dedim ya işte, kitap tam kalbime, ruhuma dokundu anormal bir şekilde.

Çok bir şey yazamayacağım bu yüzden. Yazmama da gerek yok. Birkaç alıntı ve ben gidiyorum.

“Onun sessiz sedasız yaşayışı, tahammül edişi, insanların zaaflarına merhametle ve edepsizliklerine eğlenerek bakışı kafi bir irade değil miydi?” 
“Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık ruha maliktir!” 
“İnsan tahammül edemeyeceğini zannettiği şeylere pek çabuk alışıyor ve katlanıyor.” 
“Dünyada bana hiçbir şey, tabiattan melül bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı gelmemiştir.” 
“Bir insanın diğer bir insanı, hemen hemen hiçbir şey yapmadan, bu kadar mesut etmesi nasıl mümkün oluyordu? “
“Çocukluğumdan beri ilk defa olarak, hayatımın sebepsizliğini ve boşluğunu düşünerek içim ezilmeden  “Bugün de geçti işte… Ve bütün günlerim hep böyle geçecek, sonra ne olacak sanki!” demeden uykuya daldım.”
 “Beni kemiren sadece büyük bir yalnızlık hissiydi ve gene bu yalnızlığın tesiriyle, bana yakın olduğunu anladığım bir insana karşı birçok noktalarda kendimi aldatmaya hazırdım.”
“ ‘Benim beklediğim aşk başka!’ dedi. ‘O bütün mantıkların dışında, tarifi imkansız ve mahiyeti bilinmeyen bir şey. Sevmek, hoşlanmak başka, istemek, bütün ruhuyla, bütün vücuduyla, her şeyiyle istemek başka… Aşk bence bu istemektir. Mukavemet edilemez istemek!’ “

“Muhakkak ki dünyanın en lüzumsuz adamıydım. Hayat beni kaybetmekle hiçbir şey ziyan etmeyecekti. Hiç kimsenin benden bir şey beklediği ve benim hiç kimseden bir şey beklediğim yoktu.”
 Daha sizinle paylaşmak istediğim çok alıntı var ama affedin, biraz yorgunum. Ruhsal olarak sanırım. Kitap bende böyle bir etki bıraktı.

Her şeyin dilediğinizce olması dileğiyle…




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder