23 Ağustos 2017 Çarşamba

2017 Yaz Kitaplarım 5: Kadının Adı Yok


Hayatım boyunca okuduğum kitaplardan enn ama ennn etkilendiğim 184 sayfalık bir kitaptan bahsedeceğim bugün. Okuyup bitirmem bir günümü aldı. İnanın elimden bırakamadım. Çok da iyi ettim, aferin bana. Ne güze yazmış Duygu Asena! (Kafiyeyi bilerek yapmadım.)

Nasıl başlayayım, neresini öveyim bilmiyorum. Bildiğim tek şey, kadın olarak ayakta durabilmek için birlik olduğumuz şu günlerde toplumun her bireyinin, kadın erkek ayırmaksızın, okuması gereken bir kitap bu. Ben kendisini annemin başucundan ödünç alarak okumaya başladım. Kitap milattan öncelerden kalmış belli; sararmış sayfaları, eski kapağı ile ayrı bir atmosfer kattı okumama. Sanırım eskimiş kitapları okumayı daha çok seviyorum. Genelde ikinci elciden kitap almamın sebebi de bu olmalı.

Konun dışına çıkmayalım. Hatta tam içine girelim. Ben size kitabı azıcık anlatayım:


Kitap, biz kadınların çocukluk dönemlerinden başlayarak, yaşlanana kadar maruz kaldığımız muameleleri, ayrımcılıkları, haksızlıkları ince ince detaylarla büyüleyici bir şekilde anlatıyor. Ergenlik çağındaki her insan bu kitabı okuyup da hayatını şekillendirmeye başlasa toplumda kadın erkek eşitliğini desteklemeyen insan, kadına saygı duymayan erkek kalmaz diye düşündüm her satırda.

Kitabı çizerek, not alarak okumayı sevdiğimden elimde en az iki renk kalemle okurum. Bu kitapta çizmediğim satır yok gibi bir şey. Her sayfa, her bölüm ayrı bir ders. Öv öv bitiremeyeceğim bu şekilde. Herkesler okusun, herkesler sevsin.

Zaten kitap ilk yayınlandığı dönemde büyük bir etki yaratmış. 1980'li yıllardan bahsediyoruz. Çok okunanlar listelerine girmiş, çok beğenilmiş. Şimdi de okunsun, beğenilsin. Üzerine tartışmak istediğim çok şey var, ama kitabı okuyan arkadaşım yok :(

Kitap dobra, hiçbir şeyi saklamadan hatta abartarak yazmış Duygu Asena. Ama sonuna kadar haklı. Toplumun kadına karşı bakışını hiçbir noktayı atlamadan açık seçik paylaşmış. Eleştirdiği konular ezelden beri sorun olan konular. Kitap amacına ulaşmış, eleştiride bir mükemmellik yaratmış.

Edecek tek sözüm dahi kalmadı. Sanırım bu kadar övgü yazısı yeter. Azıcık alıntı paylaşıp sahneden çekileyim en iyisi...

 " 'Hep vurur mu annene" dedim. Yüzünü sakladı Nilay, annesinin dövülüyor olması onu utandırdı belli ki "Vurur mu Nilay, vurur mu?  "Vurur ama her zaman değil, eve geç gelince filan." Ve bu adam mühendis ve bu adam okumuş... Aklıma hizmetçimiz geldi. İkide bir yüzü gözü morarmış gelir, ne oldu diye sorarız, hiç utanmadan hatta gülerek "Bizimki patlattı bir tane der. Patlatıyorlar, vuruyorlar, kırıyorlar. Ve hiçbirimiz hiçbir şey yapmıyoruz."
 "Masallar, romanlar... Filmler... Dört duvar arasında mutluluk simgesi kadınlar, donuk bakışlı gülümsemez anneler..."
"...kadın olduğum için, kadın olarak doğduğum için sanki bir zavallıyım ben ve bana birçok şey bağışlanıyor... göz yumuluyor, hoş görülüyor. Ya da suçlanıyorum, hoş görülmüyorum, bağışlanmıyorum. Ya hoş görüp bağışlayacaklar ya da aşağılayıp suçlayacaklar... Kadın olduğum için, yalnızca kadın olduğum için."
"(Ben... Tek başına... Kaç kişiyle savaşacağım böyle?...)"
"O aşk değil miydi, aşktıysa neden bitti? Bittiyse aşk değildi... Aşktıysa ve bittiyse... O zaman aşk yoktur... Peki bu ne?" 
"Bunca yıllık yaşamımda bir tek şunu öğrendim... Şu reçeteyi: mutlu olmadığın ortamlardan kaç git. Bunun için de güçlü ol, kendi kendine yet."

Bu kadar işte. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere...

Kız kardeşliğin kazanması dileğiyle...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder