Ne var ne yok? Hayat nasıl? Benim yazmak istediğim o kadar yazı var ki, tam da tüm ilham perilerimle klavye başına oturacakken hop sen benim bilgisayar bozul! Kaldım mı öyle bir başıma... Zaten odamdaki de bozulmuştu taa yazın başında, oturma odasındaki de bozulunca iki gündür filan aç susuz kalmış gibi perperişan oldum. Neyse ki bugün iki bebeğimle de kavuştuk.
Beyoğlu'nun En Güzel Abisi: Nevzat Başkomiser! Açıkçası şu ana dek Ahmet Ümit'in iki kitabını okudum. İstanbul Hatırası da okuduğum diğer kitabıydı. Ve bana polisiye kitaplarını sevdirdi. İstanbul Hatırası nedeniyle ilerideki en büyük hayalimi biçimlendirdim ben. O kitapla alıştım "Katil kim?" serüveninde karakterlerden önce düşünüp, ipucu aramaya. Lakin sanırım hiçbir zaman Başkomiser Nevzat'ın zekasına yetişemeyeceğim.
Yazmak istediğim pek bir şey yok aslında kitapla ilgili. Neredeyse mükemmel olan bir romanın üzerine ne yorum yapılabilir ki? Lakin eklemeden geçmemeliyim İstanbul Hatırası daha bir güzeldi, daha sürükleyiciydi. Kesinkes okuyun derim, nokta.
Engin bu seferki cinayet kurbanımız. İki mafya babasının çatışmaları arasında kalmış kurban ihanet eden mi, aşkı seven mi, kimdir, ne yapmıştır diye diye aranıp duruyoruz kitap boyunca. Yakışıklı bir adam bu Engin. Kadınların kalbiyle, oyun hamuru gibi oynamayı seven biri. Öte yandan içinde bulunduğu alem dolayısıyla karanlık da.
Şüpheliler, katiller, özel hayatlar... Hiçbiri ile ilgili ipucu dahi vermek istemediğimden çok anlatmayacağım kitabın konusunu. Ben size beni etkileyen çok güzel bir husustan bahsedeceğim şimdi, ekrana yaklaşın!
Evet, her şey cinayeti çözmekle alakalı ve yine evet bu kitap bir polisiye. Buna karşın satır aralarına, usul usul yerleştirilmiş toplum sorunları, eleştiriden biraz uzak olarak işlenmiş Gezi Parkı olayı, kentsel dönüşüm gibi konunun dışında ama bir o kadar da içinde olan birçok küçük alt başlık, beni aşırı mutlu etti. Kitap okurken sadece olay örgüsünü okumamayı, arada başka konular hakkında da bilgilenmeyi seviyorum çünkü. Kim sevmez ki?
Size durumlar karşısında başka başka bakış açıları kazandırıyor kitap. Özellikle empati yeteneğinden yoksun olan vatandaşların bu kitabı okuması kendilerine bir hayli yararlı olur gibi.

İşte böyle. Bu yaz okuduğum dördüncü kitabın yazısı da böylece bitiyor şimdi. Sanırım hayatımdaki en stresli tatili yaşadım. Üniversite işi ne zormuş arkadaş! Bu konuyla ilgili de bir iki kelam edeceğim yakında, benden size söz.
Şimdi birkaç alıntı ile çekiliyorum sahneden...
"Bir romancının yalanları her zaman dikkate değerdir."
" 'Aşk kadınları güzelleştirir demişti kocasından ayrılıp genç bir öğretmenin peşinden giden Nihan Teyze'm. 'Yanlış' diye başını sallamıştı annem. 'Aşk kadınları aptallaştırır.' "
"Kaybetmeye alıştıkça daha çok özgürleşiyor insan."
"Azrail'e koz vermek istemiyorsan, sevdiklerinin sayısını az tutacaksın bu dünyada."
"Böyle bir toplumda, iyilik umut edilebilir miydi? Adalete güven kalır mıydı?"
"Ama insanın söz geçiremediği duygular vardır, engelleyemediği düşünceler. Nezaket başkadır, insanın içinden geçenler başka."
"Aşk Komiserim, aşk. Bildiğin delilik... Aşk dedin mi orada dur. Akıl filan çalışmıyor."Daha altını çizdiğim, üzerine notlar aldığım bir sürü kısım var ama size bu kadar yeter bence. Okuduğum bir iki kitap daha var, yazısı ne zaman gelir bilemiyorum. Tek bildiğim okuyucularımı çoook sevdiğim :)
İleride Ahmet Ümit gibi muazzam polisiye kitapları yazmak dileğiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder