27 Temmuz 2017 Perşembe

Dön Pedalım Dön


Dünya'nın en yetenekli sporcusu burada! Şaka şaka, spor kim ben kim Allah aşkına? Ben ki, daha manşet atmak gibi hiç komplike olmayan basit bir eylemi bile gerçekleştiremezken, sporcu olmak nedir yani?

Lisede öğlen aralarında kankalarım koca bahçenin tam ortasına gerilmiş fileden, güzelim voleybol toplarını estetik bir şekilde karşıya geçirirken onlara katıldığımda gülmeye başlıyorlardı. Çünkü girdiğim her takımın kaybedeceği yüzde yüz kesin bir sonuçtu. Evet, benim olduğum hiçbir takım kazanamadı ve yine evet, sadece voleybolda yeteneksiz değilim.

Basketbol, futbol gibi ultra sporlar hadi neyse de, ben masa tenisi filan da oynayamıyorum. Eski okulun zemin katında bir masa tenisi için yeterli ekipmanlar vardı mesela. Bir grup arkadaşım da orada takılmayı çok seviyorlardı, ben de bir ara onların peşine takılayım dedim. Facia! Bir insan tenis raketini bile tutamaz mı arkadaş? Hayır, bilerek yapsam neyse de bilerek de yapmıyorum. Yetenek sıfır! SIFIR.

En son spor denememi, geçen yıl kick boks kursuna yazılarak yaptım. Bir ara annemle pilatese filan da gitmiştik ama tahmin edildiği üzere ona da tutunamamıştım. Oysaki kick boks baya iyi gidiyordu. Hoca yeteneksizliğimi keşfetmişti, bu yüzden iyice bir destek veriyordu bana.
Ancak bir ay dayanabildim. Sonra o olay da yalan oldu.

Ve şimdi bu yaz, kendimi adayacak başka bir spor buldum: Bisiklet. Küçükken dört tekerlekliden fazla süremediğim için öğrenme yaşımı geçtim. Ama dün akşam bu durum umurumda değildi. Sonuçta, pedal çevirmekten başka bir şey yapmıyordunuz ve pekala onu da yapabilirdim. Bisiklete oturduğum an becerebileceğimden emindim.

Siyah büyük bir bisikletle, kardeşim, annem ve babamdan oluşan bir takım olarak parka geldik. Hava sıcaktı ve etrafta spor yapan insanlar vardı. Bir anda o bisikletle dünya turuna bile çıkabileceğimi hissettim ve gökyüzünden üzerime bir öz güven düştü. Kardeşim bile bisiklet kullanabiliyorsa, ben de yapabilirdim.
O iş de öyle olmuyormuş.

Büyük bisiklete bindim, babam biraz tuttu pedalları çevirdim. Ama direksiyonda bir terslik var. "Yarabbim bu gerizekalı direksiyon neden hep sağ tarafa sapıyor?" diye düşünmeme kalmadan dengemi kaybettim. Allahtan düşmedim, on sekiz yaşında bir kızın bisiklet kullanamamasından daha rezil bir durum varsa kullanamadığı bisikletten düşmesidir, muhtemelen.

Babam demez mi "Sen bu bisiklette öğrenemezsin, geç kardeşininkini sür!". Ah sağır olaydım da duymayaydım o sözleri. Ama taktım kafayı, öğreneceğim sürmeyi, geçtim bende yeşil çocuk bisikletine. Bir süre sonra anladım ki onu da süremiyormuşum.

Nice yaşıtlarım, ringlerde yumruk sallıyor, bisikletlerle maratonlara katılıyor, spor salonunda ağırlık kaldırıyor; ben çocuk bisikleti kullanamıyorum arkadaş. Çocuk bisikleti! İnanılır gibi değil.

Bir de o bisikletle cümle aleme rezil oldum. Yoldan geçerken kıs kıs gülen teyzeler mi desem yoksa köpeğini gezdiren yakışıklı tipler mi? O yarım akıllı köpek zaten dolandı ayağıma. Bisikleti üzerine düşürecektim bir de köpek katili olacaktım! Ay, kalbim götüremiyor bu trajediyi.

Trajedi filan ama ilk günü atlattım. Babam bir ara sinir krizi geçirecek gibi olsa da hiç düşmedim bisikletten (çünkü daha pedal bile çeviremeden dengemi kaybedip ayağımı yere koymak zorunda kaldım) Bugün yeni bir gün ve akşam yılmadan yeni yeni yeniden deneyeceğim şu bisiklet olayını. Artık bugün kolumu mu kırarım yoksa başımı mı yararım bilmiyorum.

Öyle işte. Uzun zamandır kitap film ve dizi yorumu yazmıştım. Hiç kendimden bahsetmemiştim. Bahsettim işte! Keşke yeniden küçük olsam da evin önündeki bahçede lila renkli dört tekerlekli bisikletimle dolaşsam. Sonra da sıkılıp destek tekerleklerini çıkarttırıp o yaşımda iki tekerlekli bisikleti sürmeyi öğrensem. Şimdiye hayata karşı bir sıfır önde olurdum sanki...

Bu yazının teması, asla yılmamak olmalıydı ama henüz bisiklet kullanmayı öğrenemedim ve her an yılabilirim. Bu sebepten dolayı tema filan yok yazdım öyle gelişine.

Minnoş pedalları sorunsuz çevirmeyi bir an önce öğrenebilmem dileğiyle...






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder