
Aslında sırada yazacağım kitap Jo Nesbo'nun Kurtarıcı isimli bir kitabıydı. Kitaba başladım, gayet de güzel ilerliyordu ama dün sabah bir anda canım Kelebek Adası'nı okumak istedi. Kitap adeta beni kendine doğru çekti ve sabah başladığım kitabı akşam üzeri bitirdim.
Saraj Jio, en sevdiğim yabancı yazarlardan biriydi. Geçmiş zaman kullanıyorum çünkü artık o kadar da çoook sevmiyorum kitaplarını. Yazdığı her şeyi okuyunca yazarın kendini tekrar ettiğini fark ediyorsunuz. Tüm kitaplar birbirine karışıyor, hatta bazen bir kitabın karakterlerini diğer kitaba aitmiş gibi hissediyorsunuz.
Yine de Türkiye'ye sevgisi, içten ve sıcak kanlı olmasından dolayı ona karşı bir saygım var. Size daha önce Sarah Jio'nun imza gününde yaşadığım aksiyonları anlatmıştım hatta.Koyu renkli kısma tıklayıp da okuyabilirsiniz.
Neyse konumuza dönelim. Kelebek Adası. Konu da öyle garip bir şey değil. Balayında bindiği gemi Bermuda'da kaybolup ıssız bir adaya düşen Charlotte'ın hikayesini okuyoruz.Dul bir adam olan Gray da eşlik ediyor ona. Kitap olağan bir halde, tahmin edilebilir şekilde ilerliyor.

Üç noktadan sonrasını anlatmayacağım size. Ama kitabın başında, yaşlanmış Charlotte'ın da
söylediği gibi, Gray adadan dönmüyor. Yıllar sonra Charlotte da, adada bıraktığı aşkını bulmak amacıyla, bir gazeteci ile birlikte adayı aramaya başlıyor.
Kitap, yazar biraz daha gizemli yazmış olsa insanı baya meraklandıracak bir kitap aslında. Düşünsenize bir kadın balayında ıssız adaya düşüyor, kocası kim bilir onun adada kaldığı süre boyunca ne halt yiyecek, Gray ile aralarında ne olacak, Gray'in sakladığı şey ne?
Ama yazar tüm bu sorular için kitabın aralarında ipucu vereceğine, lap diye ipin sonunu getirmiş. Bu yüzden ben tahmin edebildim neler olacağını ki bu durum çok sinir bozucu oldu.
Öte yandan Gray'i okumak beni çok mutlu etti. Charlotte'u sevmesi ve gizemli yanı her satırı dikkatle okumam için beni heveslendirdi diyebilirim. Ah, gerçek hayatta böyle insanlar var mı acaba? Kendinden emin, ne yaptığını bilen, yakışıklı????
Ama klasik Sarah Jio kitaplarının olmazsa olmazı olarak, kitapta yan hikayeler de mevcut. Charlotte ve Gray bir bavul ve gemi enkazı buluyorlar mesela. Bavulda ve gemi enkazında da günlük, mektup vs çıkıyor. Anlayacağınız, ıssız adadaki ölü ruhların da (belki ölü olmayabilirler???) hikayelerini okumuş oluyoruz.
Tüm bunlar dışında, bir sürü mantık hatası yapılmış. Biraz spoiler vermiş olacağım ama bir örnekle açıklayabilirim mantık hatalarını.
Charlotte ve Gray adada kedi buluyorlar. Kedi bir süre sonra ölüyor mesela. Buraya kadar her şey normal. Adada insan iskeleti filan da bulunuyor.
Fakat Chorlette yıllar sonra adaya döndüğünde ölen kedinin dirildiğini görüyor. E, kedi dirilebiliyorsa insanlar nasıl dirilemiyor? Haydi ateistler buna da cevap verin?
Şahsen, kitabın sonundan nefret ettim. NEFRET. İğrençti. Söylemeyeceğim ne olduğunu ama saçmalığın daniskasıydı. Zaten bir önceki paragrafta bahsettiğim kedi mevzusundan da anlayabilirsiniz bunu.
Kitap Gray ve Charlotte aşkı için okunabilir. Charlotte'nin adi arkadaşı Gabby ve kocası Erik'i içeren entrikalar için de okunur...
Birkaç alıntı ile yorumu size bırakıyorum.
"İstenildiği gibi olan ya da olmayan şeylere üzülmekle o kadar zaman harcıyoruz ki treni kaçırıyoruz. Hayat kendi yolunu bulur ve her şey olacağına varır. Sadece yaşa ve bırak olsun gitsin."
"... söylemek istediğim şey şu, her şeyi göz önüne alırsak bir ömürde insanın kalbini tekleten binlerce insan oluyordur belki. Ama sadece bir hayatımız var ve en sonunda her şey bir seçime indirgeniyor. Hayat yolunda birlikte yürümek istediğin, ortak olacağın birini seçmeye dönüşüyor."
"İkimiz de geçmişi değiştiremeyiz. Olanları, kimi sevdiğimizi, yaptıklarımızı geri alamayız. Tıpkı şimdiki durumumuzu değiştiremediğimiz gibi. Bence hayat eski ve yeni anılardan oluşan komik bir şey. Bazen yan yana olan kareler birbirine uymuyor ama ortaya çıkan şeye bütün olarak baktığında bir şekilde hepsi birbirini tamamlıyor."
Normalde, kitabın son sayfasındaki tartışma sorularını da cevaplayacaktım ama sonu beni çok sinirlendirdiği için o toplara girmeyeceğim. Yine de soracağınız sorular kabulümdür.
Bonus: Eğer böyle adaya düşmeli hikayeleri seviyorsanız, benim favorilerimden olan Tom Hanks'in efsanevi oyunculuğu ile daha da bir mükemmelleşen Cast Away'i izlemenizi öneririm.
Bir rezalet olarak filmin ismi Türkçe'ye "Yeni Hayat" olarak çevrilmiş :(
Güzel olan tüm kitapların, sonlarının da güzel bitmesi dileğiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder