5 Nisan 2021 Pazartesi

Oscars 20211 #2: Nomadland


 Benim kraliçem, sevgili (ama çok çok sevgili, öyle böyle değil) Frances McDormand'ın son filmi Nomadland bugünün şanslı filmi. Aşırı etkileyici sinematografisi, insanın kalbine dokunan konusuyla aslında 2021 adaylarının arasında "sakın kaçırmayın" diyebileceğim  nadir filmlerden.
  Pat diye konuya giriş yapmadan bu sene En İyi Yönetmen dalında, iki kadın birden olmasının kutlandığını belki dağda yaşamıyorsanız duymuşsunuzdur. Sene 2021 oldu hala böyle şeylere seviniyoruz. Türkiye şartlarında yine anlıyorum ama dünyanın en prestijli ödül töreninde bile kaç senedir "kadın adaylık yok" diye diye insanların dillerinde tüy bitti. Ki bence önceki yıllarda ballı çöreğim Greta Gerwig'e büyük haksızlık yapıldı. Neyse bu başka bir yazının, başka bir günün konusu. 
  İşte o iki adaylıktan biri Nomadland sayesinde yönetmen Cloe Zhao'nun. (Öteki Promising Young Woman'ın yönetmeni) Hem de bence güçlü bir aday.

  Şimdi filmin konusuna geri dönebiliriz. 

  Fern, Amerika'da yaşanılan ve tüm dünyayı etkileyen 2008 krizinden sonra evini, işini, eşini yani her şeyini
kaybetmiş 60lı yaşlarda bir kadın. Öyle ki yaşadıkları kasaba adeta hayalet şehir olmuş. Fern de elinde kalan azıcık eşyasını bir depoya kapatıyor ve karavanıyla göçebe bir hayat sürmeye başlıyor. Bir olay örgüsünden, film aksiyonundan çok belgesel kıvamında ilerleyen Nomadland izleyicisine görsel şölen sunmakla kalmıyor adeta içinize işliyor.
 Bir  not ekleyeyim; Fern'i canlandıran Frances McDormand haricinde tüm oyuncular, bu göçebe hayatını benimsemiş "gerçek" kişilerden oluşuyor. 
  Aslında yan karakterler Fern'in bu göçebe hayatına bir uğrayıp geçiyorlar gibi gözükse de, hepsinin hikayesi derinleştirilmiş. Yakın zamanda öleceğini bilen ve kuşları görmeye giden kadın gibi mesela. ..... spoiler.... Sonrasında başardığını gösteren videoyu atıyor Fern'e. Ya da Fern'le azıcık gönül ilişkisi olan adamcağız... Fern'in kardeşi. Herkese ince ayrıntılarla süslenmiş güzel hikayeler yazılmış. Film iyice derinleştirilmiş.
  Zaten kitap uyarlamasıymış. Kitabı nasıldır bilemiyorum.
  Atmosfer o kadar güzel ki anlat anlat bitiremem, üzerine paragraflar yazarım. Bir western filminden fırlamışçasına ama o kadar sakin... insana huzur veriyor.Ve filmi izlediğiniz esnada bu kadar etkilendiğinizi anlamıyorsunuz....spoiler....  Şahsen ben Fern'nin eski evine döndüğü sahnede bir baktım, fark etmemişim ama ağlıyorum. İnsana empati de yaptırıyor. 
  Fern'in yalnız yaşamı, güçlü duruşu çok güzel bir ilham kaynağı. Çalıştığı işlerdeki zor şartlara rağmen, hep hayatın o küçük mutluluklarını yakalıyor Fern.
  Ah ah, öve öve bitiremeyeceğim filmi. Zaten yazıya başlayış şeklimden de anlamışsınızdır, Frances Hanım'a hayranım. Three Bilboards Outside, Ebbing Missoiri ile 2018'de Oscar'ını da almıştı. Ben o filme de bu kadar aşık olmuştum zaten, isterseniz blogta yazısı var okuyabilirsiniz. 

  Çok uzatmaya gerek yok. Elinizde kahveniz, evinizde yalnızsınız, yatağa şöyle bir güzel kıvrılıp durgun bir zihinle Nomadland izliyorsunuz. Pişman olmayacağınızdan eminim. 

Fragman:

“I’ve spent most of my life remembering" diyor Fern. Ben de burada yazıyı bitiriyorum.
 Bize bir şeyler hissettirebilen filmlerin hiç bitmemesi dileğiyle...


  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder