30 Mart 2020 Pazartesi

Karantina Günlükleri #2


Vallahi yıldım. Geçen hafta “Üç haftalık karantina zaten, her hafta yaptıklarımı yazar yayımlarım” düşüncesiyle başladığım yazı dizisi, o üç haftalık karantina uzatıldığı için (malum okullar açılmayacak) artık “Karantina Günlükleri #1500” başlığını atıncaya dek uzar. Siz de beni bu kadar okuma meraklısı değilsiniz bence. Bu sebepten, seriyi beşinci yazıda bitirip tadında bırakmalıyız, diye düşünüyorum.  Yıllar sonra diğer nesiller için de kısa ama öz bir durum yazısı olur. “Anneannelerimiz, dedelerimiz bu Koronavirüs belasından dolayı evlerine tıkıldıkları vakit ne yapmışlar?” diye kara kara düşündüklerinde açar beş yazıyı okur geçerler.

  Benim neden yıldığıma gelirsek, inanın bilmiyorum. Yani bence evde zamanımı iyi idare ediyorum. İlk günler sosyal medyada fellik fellik gezerken, şimdi gün içinde azıcık, geceleri uyku tutmayınca yorgan altında ünlüleri stalklayıp, çıkan fragmanlar izlemece haricinde pek telefonu elime almıyorum. Dizi film çılgınlar gibi izliyordum, son iki gündür onu da yapmıyorum. Bazen bir şeyler izlemek beni yoruyor. Öyle zamanlarda çay koyup pencereden gökyüzüne bakıyorum. İyi geliyor. Kuşlar, bulutlar, göz kamaştıran güneş… Gerçi geçen hafta hava yağmurluydu. Olsun yağmuru izlemek bile güzel.
   Yani temelde, yılmak için hiçbir sebebim yok.
   Ne diyebilirim ki? İsyankar ve memnuniyetsiz bir insanım. Beni mutlu eden saçma sapan küçük şeyler de genelde diğer insanları mutlu etmez. Bir şekilde yine genelden farklıyız işte. Nazar boncuğu olsun.
  
  Yeni hobim, güldüğüm twitleri kankilerime atmak. Twitter kullanmayanlara da ekran fotoğrafı çekip atıyorum. Hem ihtiyacım olan boş muhabbet ihtiyacını karşılamış oluyorum hem de değer verdiğim insanlar az da olsa tebessüm etmiş oluyor (umarım öyledir yani). Allah herkese benim gibi kanki versin.
  Bu arada ilk yazıda başlık başlık ilerlemişiz yine o şekilde devam edelim. Buyurunuz ilk konumuz:

 Haftanın Albümü:

   Canım aşkım Weeknd yeni albümünü yayınlamış.  Bir önceki albümü “My Dear Melancholy” son zamanlarda çıkmış, tüm şarkılarını tekrar tekrar dinleyebildiğim tek albüm olabilir. Şu yeni rapçiler filan kafamı ütülüyor. Dinleyemiyorum. Weeknd’in sesinin tınısı rahatlatıcı. “Call Out My Name” ile aşk acısı çekmişliğim var (tüm diğer arabesk şarkıları saymazsak)…
  Yeni “After Hours” albümünden de favori şarkımın videosunu buraya bırakıyorum.


Efsaneye Bir Bakış Daha, Terminator: Dark Fate:
Terminatör: Kara Kader - Terminator: Dark Fate - Beyazperde.com
  Christian Bale’i (kendisine aşık olduğu tüm okuyucularım bilir) , John Connor olarak izledikten sonra içimde bir Terminatör sevdası doğdu. Bu hafta da son filmi bir izleyeyim dedim. Kötü haber filmde Christian Bale yok, çünkü Skynet’in daha doğmadan bertaraf edildiği, John Connor’un çocukken öldürüldüğü alternatif bir dünyada geçiyor. İyi haber, filmi buna rağmen beğendim. Böyle kemikleşmiş aksiyon serilerini sırf tema müziği için bile izler zaten insan. 
   Arnold’a da diyecek söz yok. (Soyadını yazmaya çok üşendim. Schwctrfscas gibi bir şey işte, biliyorsunuz)  Yüz yaşına da gelse Terminatör’ü oynar gibi hissediyorum. Gerçi filmin sonunda olandan sonra biraz zor da… neyse spoi vermeyeyim. 
 Bol bol Sarah Connor  izleyeceksiniz. Ben, bundan bir önceki filmi de izlemiştim taaa ilk çıktığında. Emilia Clarke oynuyordu. Bu filmde orijinal Sarah Connor’ımız Linda Hamilton geri dönmüş.    Emilia Clarke’ın oynadığı filmin çoğunu unutmuşum. Bugün yarın onu da izler, hatta seriyi bir daha bitiririm. Finalde zaten ufak bir selam çaktılar devamı daha olacak diye.  O çıkana kadar umarım bu izlediğimi de unutmam.
  
  BoJack Hakkında: 
    Size yeni çıkmış, taze diziler önermek ve satırlarca o dizi hakkında yazmak isterdim fakat deliler gibi Bojack izliyorum. Dünyanın en güzel dizisi olabilir???? Her bölümde duygulanır mı bir insan? Duygulanır, çünkü ben duygulanıyorum. Utanmasam ağlayacağım.
   Bojack’de benim otuz sene sonraki halimi görüyorum. Umarım öyle olmam tabii fakat yaptığı hatalar, dünyaya bakış açısı, o yıkıklığı… Aynı ben. Açık sözlülüğü, yeri geldiğinde sevdiklerini bile bile kırma huyu, birilerine tutunma çabası… Aynı ben.  Bir işi yapmaya çok hevesliyken o işe koyulunca canının sıkılması, elini attığı her şeyin yıkılmasına rağmen en sonda talihinin gülmesi, yine de kalbinin her daim kırık olması… Aynı ben.
   Galiba ben,  bir animasyon dizisinde, ellili yaşlardaki bir atım. Cümleye bak, hiç böyle bir cümle kuracağımı düşünmezdim.

Naçizane Bir Öneri: 
  Hepimiz sosyal medya bağımlısıyız, haydi itiraf edelim. Yazının başında da yazdım, ben artık kendimi frenleyebiliyorum. Bunu nasıl yaptığımı sizinle de paylaşmak istiyorum, ayrıntılarıyla.
    Günün en verimli geçmesi gereken saatlerinde, bir iki gün instagramı sildim. Baktım çılgınlar gibiyim. Sürekli telefon elimde,  saçma sapan insanların profiline giriyorum. E silince mecbur telefon da elimden düştü.
  Bir şey daha yaptım, ekran bağımlılığımdan kurtulmak için. O da, aslında yine çok kolay bir şey:  Kendime internet gerektirmeyen bir aktivite buldum. Önceleri kitap okuyordum da, şimdi kanaviçe işlemeye başladım. Hayatım boyunca yaptığım en zevkli aktivitelerden biri olabilir. Zaman uçup gidiyor. Kafam dağılıyor. Ayrıca nereyi hangi renk yapacağım diye kutucuk saymaktan başka bir şey düşünmeye vaktim kalmıyor. Siz de kendinize “ekrana bakmamak için” bir aktivite bulabilirsiniz. Resim yapmak, puzzle yapmak, yetişkinler için boyama kitabı almak, legonun kompleks tasarımlarından birini sipariş edip onunla uğraşmak da size öneri olsun.
  Dizi,film sayılmaz çünkü onu da yaparken ekran önünde duruyorsunuz.
  Ben bir psikoloji uzmanı değilim. Lakin bu iki adımı yaparak kendi zamanımı daha değerli kullanmayı başarabildim. Siz canım takipçilerimin de aklının bir ucunda bulunsun bu küçük önerilerim.

Bu haftalık benden bu kadar.

Haftaya yepyeni bir karantina yazısında görüşebilmek dileğiyle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder