20 Mart 2020 Cuma

Karantina Günlükeri #1

  Arkadaşlar selam.
  Malumunuz hepimiz garip günlerden geçiyoruz. Adeta bir bilim kurgu filminin içine tıkılmış küçük figüranlarız şu sıralar. Oysaki tam bahar geldi. Gönlümüz çiçek açmak üzereydi, değil mi?
 Normalde de evde durmayı seven bir insanın aslına bakarsanız. En azından öyleydim. Sonra bir veya iki yıldır nefret ediyorum. Duvarlar üstüme üstüme geliyor. Nefes alamıyorum. Şu sıralar mecburiyetimiz evde kalmak olduğu için, kendimle başbaşayım sürekli.  Bu başbaşalık peşinde bolca düşünceyi getiriyor, ne yazık ki.
  Bugünlerde çok yazasım var. Bu aydınlanma, ilham, yazma isteği, paylaşma arzusu... artık ne derseniz, başıma sadece iki durumda geliyor. Çok mutlu olduğumda ya da çok üzgün olduğumda. Zaten genel olarak bakarsanız, tüm güzel yazılar da insanlığın doğasının temelinde olan bu iki duygu aracılığıyla yazılmış.
  Şimdi de biraz oradan, biraz buradan kısacası (ismimizin hakkını vererek) her yerden bahsedeceğim size.
   Bunu karantina başlığı altında; evimizde oturduğumuz, hastalığın yayılmaması için elimizden gelen her şeyi yaptığımız haftalar boyunca (şimdilik 3 hafta gibi görünüyor, umarım uzamaz.)  yapmayı düşünüyorum. Hem bana uğraş olur, hem de siz de okuyacak bir şeyler bulmuş olursunuz. Okumanın haricinde yeni önerilerde bulunacağım için belki size "evde oturma" rehberliği etmiş olurum. Benim hayatımın yüzde sekseni evde oturmak olduğu için, bu rehberliği yapmak haddime diye düşünüyorum.

  Eeeee, çayınızı kahvenizi hazırladıysanız; başlayalım:


  Film Önerileri: 

Vallahi ben, herhangi bir film açtığım zaman kendi dertlerimden sorunlarımdan film süresince arındığımı hissediyorum. Hele güzel bir filmse, tadından yenmez. Hem vakit de bir şeyler izlediğin sürece daha hızlı geçiyor.
 Bu hafta yine ekrana gömülü geçti fakat dün canım gerçekten hiçbir şey yapmak istemedi. Bomboş duvarları izledim. Belki bi elli sayfa kitap okudum, o kadar.
  Bu ilk karantina haftasındayken izlediğim filmler arasından iki film önerip bir sonraki başlığa geçelim öyleyse.

  İlk film 2006 yapımı Children of Men. Tabii o zamanlar Clive Owen genç ve yakışıklı. Zinde. Kendini izletiyor. Geçen 2019 yapımı Gemini Man'i izledim, bir yaşlanmış bir yaşlanmış ki anlatamam... Üf yaşlılık olayını düşündükçe boğazımı sıkıyor bir el sanki. Güzelim adam ne hale gelmiş, kim bilir bize ne olacak... Şu  hayattaki en büyük korkularımdan biri kötü yaşlanmak olabilir. Bir de 100 yaşına gelip hala ölmemiş olmak.
  Neyse konumuza dönelim.  Children of Men, diyorduk. Yakın gelecekte, Londra'da geçiyor film. Dünya üzerinde bir kısırlık hakim. Son 18 yıldır kimsenin çocuğu olmamış. Mülteci krizi var. Dünya darmadağın. Zaten yeni nesil diye bir şey olmadığı için insanlık sonun geldiğini düşnüyor. Adamımız Theo (yani aşko Clive Owen) da karışık bir takım olaylar neticesinde hamile bir hanım buluyor. Dünya üzerinde 18 yıldır hamile kalmayı başarabilmiş tek kişi! Ve o hanımı koruyarak "bir yere" götürme görevini üstleniyor.
   Eski bir film, farkındayım. Fakat izlemediyseniz kesin izleyin.

   İkinci filmimiz Bombshell. Gerçek bir olaydan esinlenilmiş bu filmde, Fox News'te çalışan bir grup kadının, kanal yöneticisine ve tacize karşı açtıkları savaşı izliyoruz. İzlerken, "Ulan ne kadar psilik yaratıklar bu erkekler." diyorsunuz. Film bu sene 1 dalda Oscar almış. Oyuncu kadrosu ise kusursuz. Margot Robbie, Nicole Kidman, Charlize Theron gibi üç dünya güzeli insanı aynı sahnede izleme şansına sahipsiniz. Bu filmi özellikle erkek okuyucularım izlesin, çok isterim. Hayır, güzel kadınlar oynadığı için değil. Filmin konusu nedeniyle izlesinler.

  Film Önermemesi: 

  Hep neyi izleyeceğinizi söyleyecek değiliz. Biraz da izlememeniz gerekeni söyleyelim, sizi zaman kaybından kurtaralım. The Last Thing He Wanted, son zamanlarda izlediğim ennnnn rezil filmdi. Netflix'te görüp de hemen atlamayın. Anne Hathaway ve Ben Aflleck'i aynı filmde bir araya getirmek, ve bu kadar manasız bir iş ortaya çıkarmak da büyük bir başarı elbette. O kadar çok film hareketlensin, konu bir yere bağlansın diye umdum ki filmin sonunda bilgisayarı duvara fırlatasım geldi.
  Konusunu anlatmam gerekirse, anlatmayacağım. Hiçbir halt anlamadım çünkü. İşte bir gazeteci ablamız var, babası bir takım kirli işlere bulaşıyor. Babası hastalanınca da işi bitirmek bu ablamıza kalıyor. Sonrası bende yok. İlla izleyecem diye diretip, izlerseniz; üstüne de filmi anlarsanız rica ediyorum bana da anlatın. Sonra ödül olarak size madalya takdim ederim. Hakkınızdır.

Westworld'ün Yeni Sezonu: 

   Beni bilen bilir, bilmeyen de bu aşamadan sonra bilmesin zaten (neden atarlandım şimdi durduk yere?????) her zaman western hastası bir insan olmuşumdur. Dolayısıyla western ile bilim kurguyu aynı anda biz aciz kullara sunan Westworld'ü taaaaa ilk sezonundan beri çılgınlar gibi izliyorum. İlk sezonda beni eski çocukluk aşkım çekmişti izlemeye. Bir de efsanevi Ed Harris ve Anthony Hopkins...  Blogta da birkaç Westworld yazısı bulursunuz araştırma yaparsanız. İlk sezon her bölümü ayrı ayrı inceleyeyim diye kendimi tüketmiştim, sonra sıkılıp sezon sonunda toplu bir yazı yazmıştım. Şu an arayo bulup, link eklemeye üşendim.
  Neyse işte bu pazartesi 3. sezonu çıktı Westworld'ün. Dizi inceden inceden felsefeye ve Matrix'in bize aşıladığı "Bu yaşadıklarımız aslında gerçek değil mi?" paranoyasına gönderme yaparak; beyin yakarcasına ilerliyor. Artık o insanı cezbeden kovboy atmosferinden neredeyse tamamen çıkmış olsak da bence mükemmel dizi. Spoiler vermemek adına çok şey demeyeceğim. Ama Game of Thrones'tan bile daha kaliteli Westworld. HBO da baya yatırım yapmış, belli. Yalnızca ülkemizde reklamı iyi yapılmıyor. İzleyin izlettirin dostlarım. Hatta izleyip bana yazın, her hafta yeni bölümü birlikte tartışalım.

   Yeni sezonun fragmanını da şöyle aşağı bırakıyorum: 
   

  Meditasyon Önerisi: 
  Bu enerji olaylarına takmış bulunmaktayım. Dün bir arkadaşımla da konuşurken (dert yanıyordum) bana, mutlu olmasam bile kendimi mutlu olmaya zorlarsam sonunda gerçekten neşelenebileceğimi söyledi. Buna gönülden inanıyorum. Zaten twitterda da bir flood okudum, bu enerji olayının bilimdeki açıklamasıyla ilgili, beynim yandı. Her şey o kadar mantıklı ve doğru geldi ki bana... Bu yüzden bu evde oturma haftalarımı meditasyonla değerlendirmek de gayet cazip gibi. Her gece uyumadan önce kendimce bir şeyler deniyorum. Geçen biri de Curious Cat'ten dinlediğim astrologları sormuş. Genelde Can Aydoğmuş, Tuncay Yeşilpınar ikilisini dinliyorum. Meditasyın videoları, telepati videoları efsane. Tavsiye ederim.
  Hatta Can Aydoğmuş'un yeni kitabı da çıkmış, ilişkiler üzerine. Şu Korona belası geçse de çıkıp alsam o kitabı...

  Size bir meditasyon videosu bırakayım. Belki yaparsınız. Belki işe yarar. Belki birinizin kalbine bir şekilde dokunur, hayatta ilerlemesine yardımcı olur. 



   Bu arada, eski ilişkilerden kurtulmak, başlık olabilir ama siz ardınızda bırakmak istediğiniz her şey için bu meditasyonu uygulayabilirsiniz.
Ayrıca bu hafta boyunca sürekli mutlu gibi davranarak, gerçekten mutlu olma olayını deneyeceğim. İşe yararsa haftaya yazacağım Karantina yazımda size de bildiririm.


  Size, hep mutlu gibi davranacağım, dedim fakat slow müzik dinleme sevdamdan assssla vazgeçemem. Bu yüzden her telden çalan bir spotify, Karantina listesi hazırladım. Her hafta listeyi güncellerim gibi geliyor. Listeye göz atınca "Bu ne biçim müzik zevki?" diye sorgulamayın. Ruh halim de aynı o liste gibi çünkü. Stabil değil ve her şeyden biraz var. 
  Başlığa tıklarsanız listeye bağlanırsınız. Öpücükleeer. 

   Bu haftalık benden bu kadar. Ara ara, yazacak bir şeyler buldukça yine yazarım. Kitap önerisi yaparım belki. Bayadır Harry Hole serisini yazmak istiyorum bloga... onu yazabilirim.
  Zaten haftaya illa Karantina Günlükleri #2 ile görüşüyoruz.
  Yazdıklarımı okurken benim işsiz güçsüz, aylak bir insan olduğumu düşünmüyorsunuz, değil mi? Düşünmüyorsanız, düşünün. Öyleyim çünkü. Tek eğlencem de burası.
   Çok ünlü bir duvar yazısında da dediği gibi: "Boş adam boş gezer. Dewamke."
   Ama biz gezmiyoruz. Evde kalıyoruz, o ayrı mevzu. 

  Mutluluğun genel bir ruh haline dönüşmesi dileğiyle... 




 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder