
Sanki önceden içimde başka bir varlık yaşardı. Ayaklarını bastığı toprağın dokusunu hissederek adımlardı bu yolu. Benimle konuşur, öğütler verirdi. Sustu. Sanıyorum dün gece gün olurken saat beş civarı, pencerenin önüne sandalye çekmiş boş sokağı izlerken o varlık terk etti beni. İnsanları kırmaktan korkmama sebep olan şey beni dımdızlak ortada bıraktı.
Savurganım. Sevgimi de ilgisizliğimi de anlık niyetlere savuruyorum. Kısa vadeleri sevinçler arıyor yalnız kalmış ben. Aradığını buluyor da. Ne yazık ki.
Neden böyle? Ben bu farkındalığa niçin sadece bir günde ulaştım? Yaptığım önemsiz şeyler bile, varlığımı kaybettiğim için olacak ki, ağır geliyor; hayali dostumla paylaşamıyorum. Korkuyorum, korkmuyorum da. Ortalarda bir yerlerde, savururken savruluyorum sanki. Canı çekildi benliğimin, canımsızlıkla.
Kayboldum galiba. Bulunmayı bekliyorum. "Yapıştırsam da parçalarını hayatımın/ Su sızdırıyordu çatlaklarından." Kırılmışlığım daha yeni olduğundan mı bilmem, su sızıyor çatlaklarımdan. Korkuyorum kendimden. Bu halimi tanıyorum, kaybolmuşluğumu, savurganlığımı, bitikliğimi biliyorum. Kendi kendime, bir benliğimde, açtığım bir savaş bu. Hiç sağ çıkamadım bundan. Hep öldüm vicdan azabından.
"Sabah arar özür dilerim." diyorum. Telefonu kapatmak geliyor içimden. Özür dileyemeyeceklerime yanıyorum. Hatasızdan hataya terfi edişimin yasını tutuyorum ben. Koca bir hata olup çıkmışım gibi her şey yükleniyor ruhuma. Yükleniyor, yükleniyor, yükleniyor. Eziliyorum.
Sevdiklerimi kırıyorum, sevilmediklerim yüzünden. Acı veriyor. Kaçmışken bir daha kaçmak istiyorum. Sonsuz bir döngü sanki. Elimde imkanlar kısıtlıyken nasıl oldurabilirim bunu? Biraz daha yükleniyorum kendime. Yükleniyor, yükleniyor, yükleniyorum.
Ya arayamazsam? Ya pişmanlığıma pişmanlık katarsam. Öyle korkuyorum ki. Yüz kere söylesem yine rahatlayamayacağım. Korkuyorum arkadaşım ben. Varlığımın bastığı toprak, kaygan zemin şimdi. Hatalarımın farkında bir korku.
Sevdiğim bir alıntıyı kendime uyarlayacağım: Güçlü bir el silkelese beni. Tanrının eli olsa bu. Birkaç ah dökülse dallarımdan. Binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı gibi, çok şey görmüşüm gibi. Ve çok şey geçmiş gibi başımdan. Ah dedim sonra, Ah!
En azından yaralı kurtulsam kendimle olan savaşımdan. Ya da hiç yara almadan sıyrılsam işin içinden.
Deprem. İnsanlar ne kadar korkmuş bugünkü olanlardan. Yüz tane mesaj geldi belki. Ben ne kendim, ne de en değer verdiklerim için korkmadım. Göstermelik bir telaş doğdu içimden yalnızca. Duygusuzum dedim ya, çok küçük hissettirdi bu beni.
Paranteze alıyorum tüm depremlerimi ve sevdiklerimi. Gerçekten sevdiklerimi. Ailemi. Kaçamasınlar diye cümlelerimden. Saklanın orada n'olur. Size ihtiyacım var. Kendime ihtiyacım var.
Kendim için dileyeceğim bu sefer.
Kendi barışımı sağlayabilmem dileğiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder