Öylece oturuyordu. Yazarken arada soluklanması gerekirse diye cam kenarına yerleştirdiği çalışma masasına çekmişti sandalyesini, öylece oturuyordu. Ağustos sıcağında insanların kalplerinin nasıl böylesine soğuk ve katı kalabildiğini düşündü. Kalpleri sert insanlara bir çeşit hiciv yazısı kaleme almak istedi. Ayağa kalktı. Geri oturdu. Kararsızlık içindeydi. Hiçbir satırın kalp yumuşatamayacağını bildiğinden belki de, kendini yormak istemiyordu. Kendini el üstünde tutmak, pamuklara sarmak istiyordu. Gitgide daha da kırılganlaşan bir ev eşyasına benzediğini düşünüyordu son zamanlarda çünkü. Evde bir köşede duran, herkesin kırılır diye uzak durduğu ama er ya da geç bir misafir çocuğuna kurban giden bir vazo... belki de kırılınca tüm uğursuzlukları beraberinde getiren bir ayna... kim bilir?
Yeniden ayağa kalktı. Artık kararını vermişti. Rafına yöneldi. En alttan çiçekli defterini aldı. Defteri masaya bıraktıktan sonra da camdan kafasını çıkarıp biraz soluklandı. Artık yazabilirdi.