29 Ağustos 2019 Perşembe

Eşek Gibi

Öylece oturuyordu. Yazarken arada soluklanması gerekirse diye cam kenarına yerleştirdiği çalışma masasına çekmişti sandalyesini, öylece oturuyordu. Ağustos sıcağında insanların kalplerinin nasıl böylesine soğuk ve katı kalabildiğini düşündü. Kalpleri sert insanlara bir çeşit hiciv yazısı kaleme almak istedi. Ayağa kalktı. Geri oturdu. Kararsızlık içindeydi. Hiçbir satırın kalp yumuşatamayacağını bildiğinden belki de, kendini yormak istemiyordu. Kendini el üstünde tutmak, pamuklara sarmak istiyordu. Gitgide daha da kırılganlaşan bir ev eşyasına benzediğini düşünüyordu son zamanlarda çünkü. Evde bir köşede duran, herkesin kırılır diye uzak durduğu ama er ya da geç bir misafir çocuğuna kurban giden bir vazo... belki de kırılınca tüm uğursuzlukları beraberinde getiren bir ayna... kim bilir? 
Yeniden ayağa kalktı. Artık kararını vermişti. Rafına yöneldi. En alttan çiçekli defterini aldı. Defteri masaya bıraktıktan sonra da camdan kafasını çıkarıp biraz soluklandı. Artık yazabilirdi. 


25 Ağustos 2019 Pazar

2019 Yaz Kitaplarım 4: Kalanlar

  O kadar çok yazacak yazı birikti ki...  Artık ayıp olmasın diye bu seriden bir yazı daha yazıp seneye görüşmek üzere "Yaz Kitaplarım" ile vedalaşalım diyorum, ne dersiniz? Malumunuz ennnn sevdiğimiz mevsim olan sonbahar kapıda. Hatta buyurmuş gelmiş bile olabilir.

   Tezer Özlü'nün kaleminden çıkıp da beni etkilemeyen bir kelime dahi okumadım şu ana dek. Kalanlar da insanda güzel hisler uyandırırken, eleştirel bir bakış açısı kazandırıyor. Klasik bir Tezer Hanım kitabı anlayacağınız.

  Kırklı yaşlarımda tam da onun durduğu yerde durmak istiyorum aslında. Bana edebiyatı sevdiren yazarlardan biri olmasının yanı sıra hayata bakışıyla örnek aldığım biri. Yaşanmışlıklarını, şairane ve gösterişten uzak bir üslupla okuyucuya çok iyi geçiriyor. Şiir okumayı sevmeyenler (ya da iyi şiirden anlamayanlar mı demeliyim?) bu kitaptan memnun kalır mı bilemeyeceğim.

22 Ağustos 2019 Perşembe

Çıksa da İzlesek Dedirten 5 Film

  İki gün üst üste yazı yayımlamak tam benlik bir şey değil fakat kendime o kadar fazla içerik buldum ki sizlerden ayrı kalamıyorum. İyi mi yapıyorum acaba... bilemem. Ama sevdiğim bir şey varsa o da aklımı meşgul etmek sanırım. Bloga bir şeyler karalamak da bunun için en iyi yollardan biri.

   Daha önce de böyle bir şey yazmıştım. Henüz vizyona girmemiş, girmesine az bir zaman kalmış, fragmanlarıyla beklentiyi arşa çıkaran (en azından benim beklentimi arşa çıkaran) 5 filmi yazacağım yine. Önceki yazıdaki tüm filmler çıktı, hatta izleye izleye tükettik. Yine de bir öneri olsun isterseniz bu cümlenin üzerine tıklayarak yazıya ulaşabilirsiniz.

  Şimdi yazacağım filmlere, arkadaşınızı kapıp da mı gidersiniz, evde bilgisayar başına kurulup mu izlersiniz yoksa bir çift sinema biletiyle sevgilinize sürpriz mi yaparsınız... ne yaparsanız yapın bu yazıyı kendiniz için yararlı bir hale getirin işte.

  Listemize başlayalım bakalım.

21 Ağustos 2019 Çarşamba

Biraz Nostalji

  Ben geldim. Bloga güzel şeyler yazmak istiyorum fakat son günlerde en fazla kitap yorumuna gidiyor elim. Galiba tıkandım. Eskisi gibi süslü cümleler kuramıyorum bu tıkanıklık yüzünden. Bu da beni yoruyor. Hele ki önümdeki iki ay boyunca kendime oyalanmak için verebileceğim tek şey kağıt ve kalem olduğunu düşününce etrafımdaki dört duvar beni öyle bir sıkıştırıyor ki... Şöyle iki devrik bir şey yazıyorum, içleniyorum. Oh bak güzel gidiyorum, derken... üçüncüde bütünü bozan saçma kelimeler dökülüyor kalemimden. Oof ki ne of!
   Ben de belki ilham gelir diye (biraz da ne kadar yetenekli olduğumu kendime hatırlatmak için) eski yazıları okumakta karar kıldım. Evelallah kendi kendimize bir çözüm yolu bulmakta üstümüze yok. Çözüm oldu mu derseniz... Onu henüz bilmiyorum.
  Sonuç olarak kendimi yine yazı yazarken buldum ama değil mi? Eski yazıların arasına dalmışken neden sizi de aynı şeyi yapmaya zorlamayayım? Muhakkak okumadığınız yazılarım vardır. Kenarda köşede kalmış, gözden kaçmış ve şahsi fikrimce ennnn iyi 10 yazımı; herkese bir şeyleri hatırlatmak amacıyla bir yerde toplayayım dedim. Zaten blogun dördüncü yılını doldurmasına bir aydan az kaldı. 

14 Ağustos 2019 Çarşamba

2019 Yaz Kitaplarım 3: Ikigai

  Temmuzun ortasında “Yaz Kitaplarım” serisini yazmaya başladığım için henüz üçüncüyü yazabiliyorum. Fakat blogun müdavimi olanlar bilir, benim için yaz mevsiminin bittiği tarih ekim ayıdır. Ki zaten okulum da sağ olsun o tarihte açılıyor. Yani bu yaz bana ve yazılarıma doyamayacaksınız gibi hissediyorum.
  
  Üçüncü kitabımın Ikigai, gerçekten okuduğum en faydalı kitaplardan biri olabilir. Peki kitaba adını veren bu “ikigai” ne demek?
  Japonların mutlu yaşam sırrı, hayatın yaşamaya değer olduğu her şey… gibi daha çok “mutluluk” kelimesi etrafında dolaşan bir terim İkigai. Tam anlamıyla çevrilemeyeceğini yazıyor sayfaların birinde.
  Kitap, her insanın kendi ikigaisine ulaşma yolculuğunu kolaylaştırmak amacıyla 35 yol gösteriyor okuyucusuna. Bu 35 yolu da, üçe bölerek anlatmış. Gelecek, Geçmiş, Şimdiki Zaman…

  Benim ufkumu o kadar açtı ki kitap anlatamam bile… Boş bir defter edinip not alarak tekrar okuma kararı aldım. Zaten bu 35 yolun yüzde sekseninde elinize bir defter almanız gerekiyor. Eğer okunacaklar listenizde Ikigai varsa yanınıza defter alarak okumak sizin için de daha faydalı olacaktır, benden söylemesi.

7 Ağustos 2019 Çarşamba

Çaput Bağlama Yazısı #9

  Herkese selam, sana hasret... Şaka şaka. Allah korusun hasret masret, neler diyorum ben?!??!?!

  Dokuzuncu yazıya gelmiş olsam da kaçırmış olanlar için Ç.B.Y.'nin konseptini özetliyorum: İstek, dilek... Dilenci gibi isteklerimi yazıyorum. Normalde ay başında yazıyordum ama sırf uzun süredir yazı dizisini güncellemediğimi fark edince yazayım bari dedim. (Sonuncuyu mart ayı için yazmışım, ulaşmak için bu cümleye tık tık.) Bu Çaput Bağlama hem Ağustos 2019 hem de Eylül 2019 için olsun, uyar mı? 
  Uyar tabii, blog benim blogum. Ne dersem o.

Bu arada neden bu sıralar benim yazılarım az okunuyor? Yaz geldi de eğlenmekten okumaya vakit mi bulamıyorsunuz, anlamadım ki. Ne güzel kitap yorumluyorum, içimi döküyorum. Romantikli, rest çekmeli, entelektüel bir takım işler yapıyoruz şurada kendimizce... Hiç ilgi alaka yok arkadaş! İleride ünlü filan olunca "Bu kızın blogunu okuyordum, onu ben keşfettim sayılır." diye millete hava atma şansını kaybediyorsunuz bakın. Pişman olmanızı istemem. Okuyun ve okutun... Lütfen??????????????

4 Ağustos 2019 Pazar

2019 Yaz Kitaplarım 2: İç Kitabı


Yazın son ayından herkese merhaba. Gerçi benim için yaz ekim ayına kadar sürüyor da, neyse. Hem okuyan hem de okuduğunu yazan bir okur-yazar olarak karşınızdayım. Pazar kahveleriniz bu saate kadar çoktan içilmiştir diye umuyorum. Günlük stalk dozunuzu da aldıysanız bu yazın ikinci kitabının yorumunu okumaya başlayabilirsiniz. Buyurunuz:

  Ece Temelkuran ile bir dergi yazılarını okuyarak tanıştım. Kendisi, alakasız şeylerden benzetme yapması, o benzetmeleri de şaşırtıcı derecede konuya uydurması ile meşhur bir yazar.  İç Kitabı’nda da bunu çokça yapmış. ”Ulan ne alaka abi ya” dediğim çok yer olsa da bu kitapta kendimi bulduğumu inkar edemeyeceğim.

  İç Kitabı, adından da anlaşılacağı üzere, bilakis yazarın ama ufak ufak da okuyucunun “iç” yolculuğunu anlatan, kısa metinler ve şiirlerden oluşan 140 sayfalık bir eser. İnstagram’da birkaç alıntısını paylaştığımda “Bu kitabın adı ne?” sorularına maruz kaldığımdan, birazcık da İnstagram kitabı olduğunu düşünüyorum. (İnstagram kitabı: İnstagramda paylaşmalık özlü sözler içeren, çoğu edebi eser niteliği taşımayan lakin edebi eser niteliği taşıyorsa da aşırı iyi olan kitap. ) Son sayfaları hariç ben bu kitabı çok sevdim.