
dökecek bomboş bir sayfayı doldurmayı, derdime dermanı yazarak aramayı...
İnanın size neyden bahsedeyim bilmiyorum. "Yeni Yayın" yazan yere tıklamadan önceki niyetim film önerisi yazmaktı fakat vazgeçtim bir anda. Nedense canım birine bir şey önermek ya da birinden bir şey dilenmek istemiyor. Canım sadece sayfalarca yazmak istiyor.
Sanırım havalardan dolayı böyle. Ne de olsa yılın en büyülü mevsimindeyiz. Ara ara kendini gösterip kaçsa da; hayatım boyunca mucize olarak göreceğim ve yağdığında çocuklar gibi sevinmekten asla usanmayacağım bir güzellik yer yüzüyle buluşuyor: Kar.
Bir insanın, dünyanın en olağan şeyi olan kar yağma olayını bile böylesine yüceltmesi iyi sonuçlar doğurmuyor tabii. Mesela o insan kar yağdığında filan böyle başına gelebilecek, romantik bir filmi andıran, süper tatlı olayların olmasını bekliyor, bekliyor ve bekliyor. Olmayınca da haliyle bir hayal kırıklığı oluyor.
Bu arada kimsenin aklında soru işareti kalmasın; "insan" diye bahsettiğim kişi benim.

Artık "Ooo her şey efsane güzel gidiyor; müthiş derecede mutluyum." triplerinden çıkmam gerektiğini fark ettim.
Bir kere etrafımdaki kimse beni adam akıllı tanımıyor. Resmen etkisiz eleman gibiyim. Kimsenin hayatında dahil olamamak, kendi hayatında dahi bir iz bırakamamak kadar iğrenç bir durum yokmuş, onu çok net anladım. Çünkü benim hayat amacım konuştuğum tanıdığım insanların üzerinde iyi bir etki bırakmaktan başka bir şey değil. İstiyorum ki, bundan yıllar geçtiğinde konuştuğum ya da tanıştığım insanların en azından on tanesi "Böyle bi kız vardı da..." diye beni anmaları.

Fakat yukarıda da belirttiğim gibi hayatta etkisiz eleman rolü oynayınca sonsuzluk hayali verimsizlik gerçekliğinden öteye geçemiyor maalesef.
Neyseki ponçik ruhum ve ben kendi kendimize yetmeye öylesine alıştık ki gelecek hayalleri bile sadece kendi planlarımdan ibaret. Sanırım uzun süre de beraber planlar yapıp, geleceği tasarlayacağım bir arkadaşım ya da yoldaşım olmayacak.
Beni her gördüğünde "Hayat böyle bir şey..." diye söze başlayan bir akrabam var. Hafifçe başını yere eğer ve iki eliyle görünmez bir tabağa, görünmez bir tuzlukla tuz eker gibi yaparken sözüne devam eder: "..bunun tuzu olacak, şekeri olacak, biberi olacak.". O kadar haklı ki... Hayat cidden böyle bir şey. Ama bir püf noktası var. Sevmek.
Bunu belki blogda bininci kez yazıyorum. Yazmaya da devam edeceğim. Sevin arkadaşlar. Kötüyü de sevin. Düşüşleri de çıkışları da sevin. Size taş atana çiçek uzatın. Siz kin dolu gözlerle bakanlara gülümseyin. Affedin.
Şunu da unutmayın, defterde hala açılacak boş sayfalar var. Ve ben eminim ki, ileride bir sürü insanın defterinde bir şiir olma fırsatını yakalayabileceğim.

Valla bu muhabbet "Ne olursan ol, ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol." olayına bağlayacak diye çok korktuğumdan yazıyı sakince bitiriyorum. Film önerisi diye açtığım sayfaya içimdekileri kustuğum için bu gece düşüncelerim beni az da olsa rahat bırakacak, kısa günün karı...
Belki yine bir film önerisi yazarım yakın zamanda. O zamana dek kendinize iyi bakmanız dileğiyle...
Sende şunu unutma,şiir defteri diye basit gördüğün şey şairin kalbidir.şiirin özneside şairin katilidir...senin defterde ki boş sayfalara bakmanda kalbinin genişliğindendir.he bide sonsuzlaşmak şairlere ait bir şeydir öyle bi hayale kapılma sakın...
YanıtlaSilSeni sonsuzlaştıracak tek kişi de şairindir.
Sil