10 Aralık 2018 Pazartesi

Merkez, Sevgi Hak Edilir Mi?

   Ne düşünüyorum biliyor musunuz? Sevgi karşınızdakine hak ettiği taktirde vermeniz gereken bir
şey midir, yoksa onu karşılık beklemeden sunmanız mı gerekir? Bunu öyle bir düşünüyorum ki iki gündür, gece gözüme uyku girmiyor. Hem de vize haftamda. Yavaştan delirmeye başladım herhalde. Neyse, delirelim de farkımız olsun. Gerçi herkes deli... Normal olmak bir fark oluşturuyor artık. Bilemedim şimdi. Delirsek mi, aklımıza mukayyet olmaya devam mı etsek merkez? Çünkü sanıyorum ki, artık bu da bizim elimizde.
   Konu dağılmasın.

   Bir sorum var merkez: "SEVGİ HAK EDİLİR Mİ?" En en önce, sevgiyi elinde tutan ve bunu lütfederek verecek olan kişi kim tarafından seçiliyor ikili ilişkilerde? Seçimlerde şike var mı, torpil kullanılıyor mu? Bir işin içinde torpil varsa kesin bana yaramaz zaten. Lanet olsun yine kaybediyoruz, merkez.
  Bunu kendimize biz yapıyoruz. Aslında cümle çok hoş bir aşk cümlesi gibi geliyor kulağa en başında. Fakat, nasıl desem... azıcık üzerine kafa yorunca, biraz ikinci kalite hissettiriyor insanı. Cümle şu: "Beni şu an hak eden bir sen varsın." ya da şu: "Şu an beni sen hak ediyorsun." şu da olabilir: "Etrafımda beni hak eden tek kadın sensin." ve bir alternatif olarak: "Beni en çok sen hak ediyorsun..."
  Şimdi aranızda egosu yüksek, muhtemelen şu ana dek her çıkmazda mantığıyla hareket etmiş müthiş kadınlar vardır. "Aay ne münasebet canım!" derken, duruşunu dikleştirecek, saçını savuracak... Şu yaşıma dek hep bu tarz kadınlardan birine dönüşmek istemişimdir. O kadar güçlü olabilmeyi, herkese "Amaaaan giderse, gitsin." gözüyle bakabilmeyi. Ki arkadaşlık ilişkilerimde hep o kafadayım. Kaç yıllık arkadaşım olduğu, neler paylaştığımız umurumda bile olmaz.
   Peki ya gönül ilişkileri?


 Merkezciğim suçlu benim, itiraf ediyorum. Suçlu yalnızca ben de değilim hatta. Bunlara, bunu söyleyecek kadar yüz veren bütün hemcinslerim. Onlara hayatımıza bir hediye olarak girmediklerini net bir şekilde söyleyemedik. Söyleyemiyoruz. Muhtemelen bu yazıyı kapattıktan sonra ben söyleyememeye devam edeceğim. Sonsuza dek. Aptalım çünkü. Hashtag, üzgünüm üzgün değilim.
   Ya da ben bunu anlayamadım. Sevmek bir yarış değil ki, parkur atlayıp sevgiyi hak edelim. "Ay sen beni çok seviyorsun, fakat bak 17 Nisan 2015 tarihinde mesajıma 3 saat 17 dk. cevap vermediğinden 15 puan kırıyorum. E, 30 Kasım 2017'de annemin teyzesinin oğlunun süt kardeşinin doğum gününü unutmuşsun. Hımm 20 puan oradan kesseeeek... Dün sorduğumda hava durumunu da bana 2 derece yanlış söyledin. Ne ettiii?? Hımmmm.. Yok yetmez bu. Kusura bakma... Benimle değilsin. Neden mi? E çünkü hak etmiyorsuuun?";
 Hani sevmek eylemi pat diye olan bir şeydi? Bana öyle oldu da oradan biliyorum. Ne yani sen gördün, analiz ettin, olabilitesini ölçtün, artı-eksi listesi yaptın, biçtin, juriyi topladın... Kusura bakma da, ben ne ara Esra Erol'la İzdivaç Programı'na katıldım? Ne ara "Ben beyefendiyle/ hanımefendiyle bir çay içeyim." tarzında bir sözlü sınava tabi tutuldum. Ne ara oldu bu? Umarım çalışmadığımız yerden çıkmamıştır ya! Ya izleyicilerden olumsuz yorum aldıysak? Eyvah! Bak o zaman hapı yutmuş olabiliriz merkez. Acil ek destek gönder.

  Açıkçası gönül ilişkilerinde makul olanı kendini rüzgara bırakmaktır. Hesapsız. Şimdi, mesela sağ elinizi kaldırın. Yapın yapın, kaldırın elinizi. Baş parmağınız ile orta parmağınızı birleştirin, birbirine bastırın. Şaklatın o parmakları. Geçen milimlik bir an var ya. Aşk o işte. Bir anlık dikkatsizlik, boşta bulunma ve o boşlukta kaybolma.
   Hesap kitap işi değil yani.
   Bence. 


  Bir insanı sevmek için nedenleriniz olabilir. Bakın bu anlayabileceğim bir şeydir. Gülüşünü seversiniz en ama en basitinden. Kaos anında ortamı yönetme tarzını seversiniz. Bir yere acelesi varken yürüyüşünün hafiften paytaklaşmasını seversiniz. (Gülmeyin arkadaşlar seviliyor böyle şeyler ya!) Özelliklerini seversiniz işte. O özelliklerin onda birleşme halini seversiniz.
   Sevme nedenleri... Sevdikten sonra çıkar o nedenler ortaya. İnanın bana hayat size onu sevmemeniz için de nedenler verecektir. Aranızdakini "çıkar" ilişkisine dönüştürmeyen taraf iseniz içinizden şöyle dersiniz: "Olsun.". Diyebildiğiniz kadar dersiniz. Diyebildiğiniz noktaya kadar. Diyebildiğiniz ana
kadar. Diyebildi...
   Eğer "Beni hak eden bir sensin." modundaysanız... Pat diye gitmeye meyliniz var demektir. Biz olsuncular için en yorucu durum da budur. Ne kadar kırıcı... Siz ona dört elle, sıkı sıkı sarılmışken... Haklı olduğunuz bir konuda bile susmaya programlanırsınız. Kaybetmemek için. Oyunu, ilişkiyi, ödülü, aşkı, onu... ne derseniz deyin adına.

  Sevgi kazanılacak bir şey ise eğer; ben bunun için çabalamak istemiyorum. Çünkü bende herkese yetecek sevgi var. Bundandır pek çok yarışın olduğu şu hayatta bunu ödül olarak sunmadan dağa taşa dağıtmam, karşımdakinden de aynısını beklemem. Lakin... eğer yarışa zorlanıyorsam, o yarışı yarıda bırakmam pek olası. Sıkılırım ben, hep diken üstünde duramam. Ağzımdan her çıkana dikkat edemem. Arada kendimi kaybetmek isterim, delirmek isterim. Saçmalamak, "bilmiyorum" demek isterim. Haklı olduğum bir mevzuda bağıra bağıra kavga etmek isterim. En sonunda da yine omzuna başımı koyabileceğimi bilmek isterim. İsterim de isterim.
   Sanıyorum: SEVGİYİ KORKUSUZ YAŞAYABİLMELİ.
   Durum bundan ibaret.  Bir de insan, sevilmek istiyor gerçekten biliyor musunuz?  Şimdi bu hak etme olayı olunca, yukarıda da dedim ya, "Yav ben acaba ikinci kalite miyim?" tribi... Sen onu mükemmel görüyorsun, belki de onun böyle düşünmesinin nedeni de senin bu görüşün, o sizi her an eksiği çıkabilecek bir yandaş gibi görüyor. Size verdiği sevgi hakkını her an elinizden alabilir. Çocuk-şeker mantığı siz de kalırsınız öyle. E müstahak!

  "Ya sevmiyor mu şimdi bu beni? Bu yazıdan bu sonucu mu çıkardım? Üf be!"
   Şüphelerimiz var merkez. Bir sürü şüphemiz var!

Size de soruyorum o ilk soruyu: Sevgi karşınızdakine hak ettiği taktirde vermeniz gereken bir şey midir, yoksa onu karşılık beklemeden sunmanız mı gerekir? 

   Artık şu şüphe bulutunu başımdan savabilmek dileğiyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder