25 Eylül 2018 Salı

Kitap Yorumu: Kördüğüm

  Tatil gerçekten, bayaa bayaaa bitiyor ya. Bu sene aşırı verimsiz geçti. Her yazımda da söylüyorum. Mesela çok az kitap okuyabildim. Çok az film izleyebildim. (Diziyi yeterli miktarda izledim çok şükür.) Benim için bir tatilin dolu dolu geçmesini sağlayan ölçütler bu üçü zaten. Gezmek, yüzmek filan değil.

  Bu yaz okuduklarımın arasında bloga yazabileceğim bir tane kitap oldu sadece. Genelde klasiklerden okumuşum. Yani burada bir Oğuz Atay kitabı yorumlayamam, ne haddime... Ahmet Batman'ın bi kitabı geçti elime, düşündükçe geliyorlar soldan soldan. Tammmm bir ucuz edebiyat. Hele çok güzel bir kitaptan sonra okuyunca, balık yemişsiniz de üzerine süt içmişsiniz gibi zehirlendiğinizi hissediyorsunuz. Ayıp olmasın diye sonunu getirdim yine de. Boş zamanda Wattpad severler tarafından bayıla bayıla okunabilecek bir kitap olmuştu. ( Adı: Bana İkimizi Anlat)

Ben de en iyisini yaptım, kitapçıda dolaşırken bir Ayşe Kulin kitabı alayım diye düşündüm. Bundan iki sene önce yine bir yaz tatilinde Tutsak Güneş'i severek okumuştum. Hatta buraya da yazmıştım. Bu sefer Kördüğüm'ü almak istedim. Aldığım gibi de bitirdim. Hatta şehir dışındaydım. Yanıma başka kitap da almamışım. Birkaç gün boş boş dolaşmak zorunda kaldım bu kadar hızlı bitirdiğimden dolayı.
  Kadının daha önce sadece bir (1) kitabını okumuş olmama rağmen tarzını hemen sökmüşüm. Eser miktarda siyasi göndermeler kullanarak yazıyor kendisi. Bazı yerlerde çok kasıntı durmuş bu durum. Lakin yine de güzel olmuş.
  Konusu basit. Bir kadın, esrarengiz bir kaza geçirim hafızasını yitiriyor. Özel bir klinikte hafızasını geri getirmeye çalışıyorlar. En ana hatlarla hikayeyi bu şekilde özetliyorum ama bana kanmayın. Devlet sırları, savaşlar, kaçırılan kadınlar, gazeteci eski sevgililer... İşin içinde iş varmış meğer. Okudukça öğreniyorsunuz.
  Polisiye denebilir mi? Pek sanmıyorum. Bir kitabın polisiye türünde olabilmesi için, biraz vurdu kırdı olması gerekir bence. Dram? O da pek değildi sanki. Hiçbir kısımda, bir dram kitabının yapması gerektiği gibi etkilenmedim, özür diliyorum. Gizem? Birazcık. Benim açımdan gizemli diye önümüze sunulan çoğu şey tahmin edilebilir düzeydeydi.
  Gizem demişken, kitapta çok ama çoook sinir olduğum bir şey de oldu. Bu birazcık SPOİLER. İsterseniz bu paragrafı okumayabilirsiniz.
 *** Esra, Doktor Orhan'la şu baş karakterimizin geçirdiği kazaya sebep olan çipin içindeki şeyi okuyor. Bunun çok büyük bir sır olduğu ve kimseye söylenmemesi gerektiği konusunda hemfikir
oluyorlar. Kitabın sonuna kadar bu büyük sırrın açığa çıkmasını bekliyorsunuz, bekliyorsunuz... Hatta bir süre sonra kitabı sırf bu yüzden hızlıca okumaya başlıyorsunuz. Maalesef ki son sayfaya geliyorsunuz. Yine de bir şey öğrenemiyorsunuz.***

  Diğer bir konu da üslup. Ayşe Kulin'in dilimizi kullanma şekline bayıldım. Sade ve şık. Anlaşılır. Uzun cümlelerle sizi boğmamış. Biraz da bu yüzden çıtır çerez gibi okudum sanıyorum.
  Başlarken hızlı bir tempoya da sahip. Sonlara doğru olay örgüsü biraz yavaşlıyor  fakat bu beni rahatsız etmedi. Şu yukarıdaki paragrafta yazdığım nedenden dolayı merakla okumaya devam ediyorsunuz.

 Vermek istediği mesaj da gayet açık. Şimdi okumak isteyenler için burada yazmayacağım elbette. Okuyunca anlayacaksınız zaten. (Göz kırpan emoji)

Bundan yıllar sonra, kütüphanemden çıkarıp çocuğumun eline tutuşturduğumda (inşallah) eğer tarih bilgisi zayıfsa bana birçok soruyla geleceğinden eminim. Belki bir terör örgütünün adını soracak, belki Suriye'yi soracak... Dedim ya, ince ince göndermeler var. Yine de her şey kararında.

Mükemmel değil. Fakat zaman kaybı da değil.
Okunması şart diyemem. Fakat okumayın da demek yanlış olur.
Ben beğendim. En azından birazcık ufkumu açtı.

Ayrıca arka kapak bilgisini de yukarıya görsel olarak ekledim.

 Kırmızı kaplı kitapları hep okuyabilmek dileğiyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder