16 Haziran 2020 Salı

Elalem İçin!


 Balkonda oturup, aklımı okuduğum kitaba vermeye çalışırken; artık kendimi kendime getirmek gerektiğini fark edip bir anda yine kendimi, kitaplığın önünde dikilmiş yine o tanıdık sözleri okurken buldum:
“Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. Evlerinizle, Okullarınızla. İş yerlerinizle. Özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz. Ölmek istedim, dirilttiniz. Yazı yazmak istedim, aç kalırsın, dediniz. Aç kalmayı denedim, serum verdiniz. Delirdim, kafama elektrik verdiniz. Hiç aile olmayacak insanla bir araya geldim, gene aile olduk. Ben bütün bunların dışındayım. Şimdi tek konuğu olduğum bu otelden ayrılırken, hangi otobüs ya da tren istasyonuna, hangi havaalanı ya da hangi limana doğru gideceğimi bilmediğim bu sabahta, iyi, başarılı, düzenli insandan başka her şey olduğumu duyuyorum.” Sonrasında araya birkaç satır giriyor ama yazı şöyle devam ediyor:
“ Alışılagelmiş ilişkilere karşı çıktığın an, insanı yadırgıyorlar. Toplumdışı bırakmak için tüm çabalarını harcıyorlar. Toplum dedikleri kitlenin bir aradaki dayanılmaz yabancılaşmasını sanki kimse algılamıyor. Aklımı elinizden kurtardım. Geçti. Ben gökyüzümün altında, topraklarımın üzerinde olacağım. Toprakların dümdüz ve sonsuz ufku boyunca sürekli gideceğim.”

  Uzun zamandır bu kalıplaşmış ilişki modellerini, kalıplaşmış hayat anlayışlarını düşünüp duruyorum. Toplum, etraftakiler, çevre veya elalem… siz adına ne derseniz deyin, onlar bize hayatı dandik bir bilgisayar oyunu gibi aşama aşama yaşamamız gerektiği baskısını yaparak, aslında  boyunca gideceğimiz o ufku daraltıyorlar.
  Her gencin, “Ben bu hayatımla ne yapacağım?” temalı bir soruyla cebelleşip sonunda hayatını kaba taslak planladığı bir evresi vardır. Benim var. A planı, B planı, C,D,E… Düzinelerce plan yaptım. O olmazsa şu, şu olmazsa bu, hiçbiri olmazsa bambaşka bir şeye de tamamım ama o da planlar dahilinde, diye diye günden geceye kafayı yediğim saatler geçirdim.
   Bir noktadan sonra dedim ki “Neden?”
  Neden başarı kıstaslarına uygun olmaya çalışıyoruz? Bazı başarısızlıklar da insanı mutlu etmez mi? Bazı ayrılıklar, kovulmalar, kötü notlar…
  Mutlu olduğumuz başarısızlıklarımız bizi toplum dışı mı bırakır?
  Yoksa bu “başarısızlık” kelimesi aslında külliyen yanlış, düzenbaz bir kelime midir?
  Başarısızlık, aslında farklılıktır, bazen. Yani bence.
Madem örneklere ilişkilerden başladık ki biliyorsunuz artık, en iyi ilişki temalı yazılar anlaşılıyor, okunuyor… yine bu bağlamda devam edelim.
Başarılı ilişki nedir? İyi bir ilişkinin kalıbı nedir?

 Tanış, daha çok tanış, gez, sinemaya git, aman eve gitme, öptürtme, e biraz olacak öptürt, hediye iste ondan, hesabı erkek kısmı öder, erkek kısmı eve kadar bırakır, aldatmak yasak, (aldatmak nedir ki? bu başka mevzu.), sadık ol, güven, baskı kur, yönlendir, biraz daha tanış, sözünden çıkma, sözünden çıkmasın, boş vakitlerini yalnız ona hibe et, çiçek al, çiçek aldır, çiçek iste (konudan bağımsız ben gerçekten çiçek seviyorum), biraz daha tanış, e kaç yıldır sevgilisiniz artık; aileleri tanıştır, söz vakti, nişan vakti (ikisi aynı şeyler değil mi, neden iki kere yüzük takılıyor?) kız isteme töreni ( gelenek görenek de, mal mıyım ben; neden isteniyorum başka birinden) kına gecesi, düğün günü, evden kız alma, kırmızı kurdele, düğün, “Ben de sizi karı koca ilan ediyorum..”, halaylar, göbek atmacalar, bodrum katı bir düğün salonunda davul zurna eşliğinde topluma ruhunu feda etme töreni, takı töreni, gelinin amcasından küçük altın geliyor, yazıklar olsun biz onun oğluna yarım takmıştık, ilk gece, çünkü ilk olmalı, balayı tabii şanslıysak, ev gezmesine gelen akrabalar, bir de ev eşyasıyla hava atma töreni, mutfak dolabındaki yüzlerce borcam, peki ya çocuk ne zaman, peki ya ikinci, üçüncü çocuk ne zaman?
  Son evre bu da değil.
  Bunlar topyekün yanlış demiyorum, ya da doğru. Evet insanı aşağılayan birçok dayatma var fakat yüz yıllardır parçası olduğumuz bu gelenek sistemi bir günde yıkılacak gibi değil. Ben, sen, bizler ancak ve ancak kendi hayatımızın tabularını elimizden geldiğince yıkabiliriz. Bazen usul usul, yavaşça karşı gelerek, bazen bir anda ayaklanarak.  Bu başarılı ve siz hariç herkesin içini rahatlatan olaylar silsilesinin bir evresinde kaçarak, veyahut hiç başlamayarak.
 
  Kendi hayatım üzerine birkaç sözcük karalamam gerekirse şayet, kendi ilişki örüntümü kendim oluşturmak isterim. Olduramadıklarımız da kendine has bir hikayedir zaten. Oldurduklarımız da. Lakin hiçbir zaman herkes gibi olsun istemem. Ortak instagram hesabı açıp, uyumlu giyinen çiftler çok mu samimi sevgilerinde? Veyahut her Allah'ın günü bunu başarı sayıp kusmuklu evladını paylaşan anne dünyanın en iyi annesi mi oluyor?
  Herkes farklı şeyler yaşarken, o kadar çok şu yukarıda saydığım kalıplar içinde yaşamaya takıntılı ki, etraftakilere “Bakın işte, biz de siz gibiyiz, herkes gibi!” deme ihtiyacı hissettiklerinden ucundan köşeden mutluluğun o saf ve özveri isteyen doğasını bozuyorlar.  Hayatları sadece bir başkasını memnun etme, memnun etmekten de öte kıskandırma (!) çabasına evriliyor.

 Olay aslında sadece kim olduğunu koruyabilmekten ibaret. Aykırı olanına da, sıradan olanına da uymadan; kendi ahlak normlarını oluşturup, yine kendi ilkelerine bağlı kalan insan başarılıdır.

Bir gün gelecek, kimseye laf anlatmayacağız, işte o gün özgür olacağız.

Toprakların dümdüz ve sonsuz ufku boyunca sürekli gidebilmek dileğiyle…



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder