
Öte yandan ben yine kendimi sözcüklerin toz pembe dünyasından uzak tutamıyorum,
Bu 2019 nasıl bir
yıl oldu, hala anlam veremiyorum. Çok
garip bir his curcunası var içimde esasen. Özünde her şey bu aslında: Minnet
doluyum.
Alma-verme dengesi
diye bir şey duydunuz mu? Benim için 2019’un özet cümlesiydi. Canımdan can
koptuğu anda bile bir şekilde o denge sağlandı. Hayatım bana bir elimden
alırken, öbür elime güzellikler tutuşturdu.
Bilmem, kalbimi
olabildiğince kirden pastan, saçma oyunlardan, hırstan, gereksiz rekabetten…
tüm bu çağımızın “bulaşıcı” hastalıklarından uzak tutmaya çalıştığım için
herhalde.
Aranızda şu yukarıda yazdığım son iki satırlık yazıya burun kıvıranlar olabilir. Olacaktır. Beni kimsenin sevmeyeceğini, birilerinin benden nefret edeceğini, kötü dileklerde bulunacağını ve en ama en önemlisi birilerinin benim “kötü” biri olduğumu düşüneceğini hiç sanmazdım.Kimseye, bilmeyerek bile bir kötülük yapmadım, eminim. Varmış ama. Benim kötülüğümü isteyen biri varmış. Ve bu durum beni şu son birkaç gündür paranoyaklaştırıyor.
Elbette başkaları için yaşamadım, ne 2019’u, ne
2018’i… Başkaları diye adlandıramayacağım kadar fazla değerdeki insanlar için
yaşadım. Öte yandan şimdi arkama yaslanıp baktığımda, bu yıl ne de çok nefret
biriktirmiş insanlar içinde, benimle ilgili. Aranızda şu yukarıda yazdığım son iki satırlık yazıya burun kıvıranlar olabilir. Olacaktır. Beni kimsenin sevmeyeceğini, birilerinin benden nefret edeceğini, kötü dileklerde bulunacağını ve en ama en önemlisi birilerinin benim “kötü” biri olduğumu düşüneceğini hiç sanmazdım.Kimseye, bilmeyerek bile bir kötülük yapmadım, eminim. Varmış ama. Benim kötülüğümü isteyen biri varmış. Ve bu durum beni şu son birkaç gündür paranoyaklaştırıyor.
Bunu buram buram hissettim. Özellikle şu son bir ayda. Beni tanımadığına inandığım insanların benimle ilgili düşünceleri beni bağlamıyor. Peki ya tanıyanlar? Onca emeğimi, iyi olma çabamı, insanları kırmamak için çırpındığım zamanları, bana taş fırlatana bahçemden çiçek koparışımı gören biri… nasıl ya, nasıl?
Buradan bir şeyler yazıp da insanlara prim vermekten yoruldum. Ama bilsinler. Hepsi bilsin.
Her şeyden önce en yakınım yerine koyduğum insanın, evet bu satırlar sana, en ihtiyacım olan zamanda, halimi bilmesine, kimsenin göremediği kadar kırıldığımı ve yanımda olacak birine hiç olmadığım kadar ihtiyacım olduğunu bilmesine rağmen, saçma sapan bahaneler bütünüyle, hırsına yenik düşüp beni sap gibi bırakması; bu sene, hatta boş ver bu seneyi, ömrüm boyunca beni bu kadar derinden yaralayan; aynı zamanda da öfkelendiren başka hiçbir şey gelmedi başıma. Soruyorum sana, ben sana böyle mi yapardım? Kırık dökükken, daha iki gün önce karşımda hüngür hüngür ağlamışken, o anlarda her şeyi bırakıp kendini düşünmeye ihtiyacın varken; attığın umarsız ve o kadar büyütülmeyecek bir twitten aptal bir kavga çıkarıp, adice (üzgünüm ama bu yaptığının başka bir ismi yok) seni öyle bırakır mıydım? Önceden yaptığın her şeyin değeri sonsuz gözümde. Bu sebepten de her daim sana kapım açık. Ama bu son yaptığın şey… onu asla. asla. asla. asla. asla. asla. unutmayacağım. Ahım olsun üstünde. Beni zaten üzgünken, daha da çok üzdüğün için. Ahım olsun.
Neredeyse aynı anda,
hayatımda çok önemli yerler kaplayan iki insanın da beni bırakması
üzerine, belki de hayatımın en güzel günlerini
yaşamaya başladım. Hayatıma pozitif enerjili insanlar girmeye başladı.
Eğlenmeye, gezmeye, görmeye, kendime odaklanmaya, yaşadıklarımın zevkine doya
doya varmaya başlamak! Ne güzel şey bunlar, bir bilseniz.
Sanki kangren iki uzvum varmış. Onları kendi başıma kesmeye korkuyormuşum, bütün vücudumu hasta ediyorlarmış. Sonra sorunlar kendi kendilerine çözülmüşler. Minnettarım dedim ya ta en başta… Hayatımdan çıktığınız ve daha güzel şeylere yer açtığınız için çok minnettarım.
Sanki kangren iki uzvum varmış. Onları kendi başıma kesmeye korkuyormuşum, bütün vücudumu hasta ediyorlarmış. Sonra sorunlar kendi kendilerine çözülmüşler. Minnettarım dedim ya ta en başta… Hayatımdan çıktığınız ve daha güzel şeylere yer açtığınız için çok minnettarım.
Böyle olsun istemezdim. Gerçekten hiç
istemedim. Hele seni (evet seni, bu satırlarım sana) kaybetmekten o kadar korkuyordum ki, üstüne
titriyordum. Ciddi ciddi şu ana dek gördüğüm en kötü insan senmişsin. Şu an
istersen git duvarları yumrukla, istersen bana kin besle. Benim o kadar çok
günahıma girdin ki… İki gün önceye kadar seninle ilgili, her şeye rağmen, iyi
şeyler düşünebiliyordum. Sen benim saygısız, olgun olmayan biri olduğunu
düşünüyormuşsun o sırada. Biri sana kötü bir şey dediğinde, savunabilecek kadar
iyiliğine güveniyordum. Sen benim küçük
dünyamda arkadaşlarımla mutlu olmamı bile kıskanan, bu yüzden de onlara dil
uzatabilen, muhtemelen kendi etrafındaki saçma insanlardan kaynaklanan bir
durumu bana kolayca yıkıp üste çıkan, habis ruhlu bir insansın. Yine de en çok,
attığın yalanı yüzüne vurduğumda inkar etmediğin an bittin benim için.
Etrafında milyonlarca insan olsun; her gün onlarla gez, iç, eğlen. İstersen milyonlarca insan sana saygı duysun; senin kötü biri olduğuna inanmış ve bu duruma hala çok üzülen bir kişi var dünya üzerinde. Her güldüğünde bunu, bana yaptıklarını hatırla. Çünkü bence en büyük günah (yalanlarını filan artık gerçekten boş verdim.) birinin umutlarını kırmak. Benim, en büyük umudum senin iyi bir insan olmandı. Bana, seni neden hala sevdiğimi sorduğunda “İnsanların başlarına kötü şeyler gelebilir, ben senin karakterini seviyorum.” demiştim. Allah’ım, ne kadar salakmışım!
Sana da ahım olsun! O yük de sırtından hiç kalkmasın.
Etrafında milyonlarca insan olsun; her gün onlarla gez, iç, eğlen. İstersen milyonlarca insan sana saygı duysun; senin kötü biri olduğuna inanmış ve bu duruma hala çok üzülen bir kişi var dünya üzerinde. Her güldüğünde bunu, bana yaptıklarını hatırla. Çünkü bence en büyük günah (yalanlarını filan artık gerçekten boş verdim.) birinin umutlarını kırmak. Benim, en büyük umudum senin iyi bir insan olmandı. Bana, seni neden hala sevdiğimi sorduğunda “İnsanların başlarına kötü şeyler gelebilir, ben senin karakterini seviyorum.” demiştim. Allah’ım, ne kadar salakmışım!
Sana da ahım olsun! O yük de sırtından hiç kalkmasın.
Şu paragrafları
silsem mi, diye düşünüyorum. Silmeyeceğim. Çünkü çok doldum. İnsanların, kendi
yaptıklarının ayıbının farkına varmalarının ardından özür dilemek yerine üste
çıkmalarından çok yoruldum. Özür dilerim, 2019 yazısını bu iki iğrenç mevzuyla
kirlettiğim, daha doğrusu onca cinayet, tecavüz,
savaş, açlık varken, şu iki dakikalık okuma sürenizde sizle hiç alakası olmayan
şeylerle kirlettiğim için.
Hep kötü şeyler
odaklanmış gibi hissetmek istemem. Kötü şeyler tecrübe ettiğim kadar iyi şeyler
de gördüm 2019’da. Ya bir kere artık ben bir balık annesiyim artık. Kloropatra
(Kleopatra değil) ve Sadrazam isimli iki balığın tın tın yüzdüğü, her sabah
uyanır uyanmaz bakmaya koştuğum küçük bir akvaryumum var. Fal çok bakarım/baktırırım
lakin hiç inanmam. Fakat bir keresinde bir arkadaşım bana birilerinin balık hediye
edeceğini, o balıkların da bana çok iyi geleceğini söylemişti. Gerçekten öyle
oldu. Bu sene mutluluktan havalara uçtuğum en güzel sürpriz arkadaşlarımın bana
iki küçük canlıyı hediye etmesiydi. (Kamu spotu*** satın alma sahiplen :P )
Kendi olgun yönümü ve çocuksu yönümü, dip köşe keşfettiğim bir yıldı. İki yönümle de gurur duyuyorum. Gurur duyma sebebim de ikisini de yerinde ve vaktinde kullanıyor olabilmem.
Kendi olgun yönümü ve çocuksu yönümü, dip köşe keşfettiğim bir yıldı. İki yönümle de gurur duyuyorum. Gurur duyma sebebim de ikisini de yerinde ve vaktinde kullanıyor olabilmem.
Ay ne çok film izlemişim... Bir not defterim
var, aylık bir şekilde izlediklerimi yazıyorum. Aralık henüz bitmediği için tam
rakam veremesem de bir sürü kurgusal dünya gezdiğimi söyleyebilirim bu sene.
Kitaplara gelirsek… Bu sene beni derinden sarsan bir eser okumadım. Yine okudum elbette lakin hiçbiri beni öyle çok etkilemedi. Yalnız sevdiğim yazarlardan birinin imza gününe gitmek nasip oldu. İmzayı kaptım kapmasına da; o aşık olduğum, sayfalarca okuduğum, üstüne bloga da yorum yaptığım serinin yazarı dünyanın en yabanıl insanı çıktı ya! Adamla iki kelime sohbet edemedik resmen. Tamam, aramızda belki ufak bir lisan problemi vardı amma ve lakin bence benim İngilizcem bizi götürürdü. (Bir keresinde metrobüste İngiltere Konsolosluğunu soran bir amcayla Trump hakkında konuşmuştum,ingiliççe, vallahi yalan değil, inanmıyor musun.......)
Kitaplara gelirsek… Bu sene beni derinden sarsan bir eser okumadım. Yine okudum elbette lakin hiçbiri beni öyle çok etkilemedi. Yalnız sevdiğim yazarlardan birinin imza gününe gitmek nasip oldu. İmzayı kaptım kapmasına da; o aşık olduğum, sayfalarca okuduğum, üstüne bloga da yorum yaptığım serinin yazarı dünyanın en yabanıl insanı çıktı ya! Adamla iki kelime sohbet edemedik resmen. Tamam, aramızda belki ufak bir lisan problemi vardı amma ve lakin bence benim İngilizcem bizi götürürdü. (Bir keresinde metrobüste İngiltere Konsolosluğunu soran bir amcayla Trump hakkında konuşmuştum,ingiliççe, vallahi yalan değil, inanmıyor musun.......)
Her şeyden öte, bu sene çok eğlendim. Eğlencenin dibine
vurdum. Özellikle son dört ayda. Yalnız yolculuk yaptım, yeni yerler gördüm,
benden çok farklı düşüncelere sahip insanların görüşlerini dinledim, bol bol
fal baktırdım, arkadaşıma metrobüs çarptı (buna hala gülüyorum, eklemesem olmazdı sorrrrrryyy),
kitap fuarında kendimi kaybedip tüm birikmişimi kitaplara yatırdım, meditasyona başladım, çok güzel
bir doğum günü geçirdim (trajikomik olaylar silsilesine yakalandık da…), yeni
insanlar tanıdım, eski insanları da tanımış bulundum, sabahlara kadar yazı yazdım, sabahlara kadar
sohbet ettim, kendime sırdaşlar buldum, kivi çayı içtim... Kendimi buldum.
Artık hayattan ne istediğimi bilen bir insanım. Bu sene içerisinde tanıştığım biri bana hayata gelme amacını araştırırken ateist olma kararı aldığını söylemişti. “Biz bir amaçla geliyoruz buraya, bu da Allah’a tapmak olmamalı.” demişti. Ateist filan olduğum yok elbette ama o konuşmayı unutamıyorum. Çünkü çok haklı.
Cümlesini küçük bir ekleme yaparak düzelteceğim: ”Biz bir amaçla geliyoruz buraya, bu da ‘sadece’ Allah’a tapmak olmamalı.” Amacımız olmadan, hayvanlardan ne farkımız kalır bizim? Ya da sadece yeyip içip malum ihtiyaçlarımızı görüp, arada da üç beş kuruş maaş aldığımız bir işe bağlı, nasıl hayat sürebiliriz? Ben bunu istemiyormuşum. Hayatlara dokunmak, o hayatlarda iz bırakabilmek; daha doğrusu o hayatlarda sevgiyle iz bırakabilmek istiyormuşum. İnsanların iyi tecrübesi olmak istiyormuşum.
Ne diyeyim, 2020’de olur mu böyle şeyler? Veya çoktan olmuş mudur? Ay bu yazı bütün enerjimi sömürdü ha!
Kısacası, 2019’a on üzerinden altı veriyorum. Benim tatlı canımı sıkan her şeye de (kişilere değil sadece, olaylara, kurumlara, filmlere, ödevlere, sınavlara..) ünlü düşünür Killa Hakan'ın sözünü iletiyorum: "SEN ANAN YANİ." Hatta videoyu da ekliyorum ki azıcık boş mizah yapıp gülelim.
Artık hayattan ne istediğimi bilen bir insanım. Bu sene içerisinde tanıştığım biri bana hayata gelme amacını araştırırken ateist olma kararı aldığını söylemişti. “Biz bir amaçla geliyoruz buraya, bu da Allah’a tapmak olmamalı.” demişti. Ateist filan olduğum yok elbette ama o konuşmayı unutamıyorum. Çünkü çok haklı.
Cümlesini küçük bir ekleme yaparak düzelteceğim: ”Biz bir amaçla geliyoruz buraya, bu da ‘sadece’ Allah’a tapmak olmamalı.” Amacımız olmadan, hayvanlardan ne farkımız kalır bizim? Ya da sadece yeyip içip malum ihtiyaçlarımızı görüp, arada da üç beş kuruş maaş aldığımız bir işe bağlı, nasıl hayat sürebiliriz? Ben bunu istemiyormuşum. Hayatlara dokunmak, o hayatlarda iz bırakabilmek; daha doğrusu o hayatlarda sevgiyle iz bırakabilmek istiyormuşum. İnsanların iyi tecrübesi olmak istiyormuşum.
Ne diyeyim, 2020’de olur mu böyle şeyler? Veya çoktan olmuş mudur? Ay bu yazı bütün enerjimi sömürdü ha!
Kısacası, 2019’a on üzerinden altı veriyorum. Benim tatlı canımı sıkan her şeye de (kişilere değil sadece, olaylara, kurumlara, filmlere, ödevlere, sınavlara..) ünlü düşünür Killa Hakan'ın sözünü iletiyorum: "SEN ANAN YANİ." Hatta videoyu da ekliyorum ki azıcık boş mizah yapıp gülelim.
Her sene yazdığım klasik dilek cümlemle de konuyu kapatıyorum. Amma boş yaptım
he.
Gelenin gideni aratmaması ve en kötü yılımızın böyle olması
dileğiyle…
Ayağımı eziyordun diye babana çıkışan bir dayı vardı anlatmıştın hikaye aklımdan çıkmamış bilmiyorum niye bu var zihnimde ama aklına gelsin tebbesüm et mutlu ol
YanıtlaSil