16 Kasım 2019 Cumartesi

Sevgi Dolu Dizi: Modern Love

   Bundan birkaç hafta önce twit atmıştım heyecanlı heyecanlı, yeni diziye başladım, çok sevdim bloga da yazacağım diye. Ben o twitten sonra iki yeni diziye daha başlayıp bitirdim arkadaşlar. Ve hepsi müthiş, hepsini yazacağım.
   Ama tabii o twitimde bahsettiğim diziyi ilk yazayım istedim ve Modern Love ile karşınızdayım. İlaç gibi geldi bana bu dizi, ilaaaaç.

  Her bölüm yarım saat, her bölüm farklı bir hikaye, pıt pıt hepsini izliyorsunuz. Zaten daha ilk sezonu oynamış, şunun şurasında sekiz bölümcük. Ben sadece evde öğle yemeğimi yalnız yediğim zamanlar açtım izledim. Tam yemek yerken izlemek için çekilmiş, süresi, olay akışı vs. her şeyi ağzınız full yemekle doluyken gözleri ekrandan ayırmamak suretiyle izlenmesi için planlanmış sanki.
   Dizinin adı sizi yanıltmasın, işlenen tek konu aşk değil. Bipolar bozukluktan, iş ilişkilerine; arkadaşlık ilişkilerinden, ebeveynliğe... insan ilişkilerinde açığa çıkabilecek her türlü sorun, yüzde tatlı bir gülümseme bıraktırmak amacıyla ince bir şekilde işlenmiş.

   Öte yandan (genelde olduğu gibi)  dizide beni çeken ilk şey oyuncu kadrosuydu. Anne Hathaway, Dev Patel (geçen bu adamın bir filmini izledim, çok etkileyiciydi. Hotel Mumbai. Parantez içine not düşeyim de belki bir ara bakarsınız), Sofia Boutella, Andrew Scott... Bu dört ismi gördükten sonra dedim ki: "Ben kesin bu diziye bayılırım." Ki bayıldım da.
  Keşke hepsini tek bir konu içinde karşılıklı oynarken de izleyebilseydik. Olsun. Bu da bana yetti.

  Sekiz bölüm, sekiz ayrı hikaye arasından hangisini en çok beğendiğimi sorarsanız; karar veremem. Çünkü hepsi o kadar iyiydi ki... Mesela babasını küçük yaşta kaybetmiş, kendine bir baba figürü arayan Maddy'nin hikayesi. Altıncı bölümde. Bölüm size her türlü duyguyu yaşatıyor. Öfke, hüzün, mutluluk... Şu an karar verdim: İlk bahsettiğim bu olduğu için sanırım bir tık daha çok sevdim Maddy'nin hikayesini.
 
  Bölümlere verilen isimler de çok iyi. Otuz dakikayı tek cümlede özetler nitelikte olduğu için, size de
belki rehber olur diye tek tek ekliyorum:
       1. Bölüm: When Your Doorman Is Your Main Man (Bu bölümü izledikten sonra, özellikle son sahnenin verdiği mutlulukla bir sonraki bölüme geçmeden edemeyeceksiniz.)
       2. Bölüm: When Cupid Is a Prying Journalist (Dev Patel'ın oynadığı bölüm... İki yabancının tesadüf eseri birbirlerine aşk hikayelerini anlatmalarıyla başlıyor. Şahsi kanaatimce asıl çocuğun değil de gazeteci ablanın hikayesini daha çok sevdim.)
       3. Bölüm: Take Me As I Am, Whoever I Am (Bipolar bozukluk o kadar güzel işlenmiş ki. Anne Hathaway'in bu bölümdeki oyunculuğu ise kusursuz.)
       4. Bölüm: Rallying to Keep The Game Alive (En ısınamadığım bölüm buydu sanırım... yine de kendini izletti.)
       5. Bölüm: At The Hospital, an Interlude of Clarity (Bir randevunun nasıl hastane odasına taşındığını izliyoruz. Bölümdeki karakterlerin gece sonunda ve ertesi sabahki değişimleri ekrana çok iyi yansıtılmış. Özgüven sorunu da baya iyi işlenmiş)
       6. Bölüm: So He Looked Like Dad. It Was Just a Dinner, Right? (Yukarıda bahsettiğim bölüm)
       7. Bölüm: Hers Was A World of One ( Gay çiftimiz evlat edinmeye karar verir ve olaylar gelişir. Ay çok tatlı, çok güzel bir bölüm daha :) )
       8. Bölüm: The Race Grows Sweeter Near Its Final Lap (Bu bölüm için mendillerinizi hazırlayın. Aşkın yaşının olmadığı çok güzel bir dille anlatılmış. Özellikle her bölümden kısa kısa bir şeyler eklenmesi sezon finalini eşsiz kılıyor)

     Daha da nasıl övebilirim bu diziyi? Keşke otuz dakika gibi kısa kısa izlemeseydik her konuyu, biraz daha uzatsalar; ayrıntıya inselerdi. Yani düşünün, tek kötü kısım daha çok izleyememiş olmamız. Kesinlikle başlayın bu diziye, pişman olmayacaksınız. Blogger garantisi veriyorum.
      
Fragman: 



 Sevginin her türlü halini doya doya deneyimleyebilmek dileğiyle...

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder