8 Mayıs 2019 Çarşamba

Hayali Rota



  Bundan birkaç sene önce blog yazmaya karar verdiğimde bulmakta en çok zorlandığım şey isimdi. Sanki çocuğum olacaktı da ona isim buluyordum. Bendeki de öyle bir ciddiyet işte. Sonra okuduğum bir kitaptan esinlenerek "Orada Burada Her Yerde" deme kararı almıştım. (Kitap da dünyanın en dandik kitaplarından biriydi... neyse)
  İsim biraz seyahat blogu ismi olsa da aslında burası, her şeyden biraz biraz yazacağım, tatlı canım ne isterse ondan bahsedeceğim bir köşe olduğundan Orada Burada Her Yerde.

  Öte yandan, bu sabah zihnimde "Keşşşşşke seyahat bloggerı olsam yaaa." diye bir baloncuk belirdi. Gezip yiyip, içip.... neyse işte her haltı yeyip buraya yazma hayali, ÇIK AKLIMDAN.  Gerçi birazcık çıkmak zorunda çünkü imkan yok. En azından şimdilik mümkün değil.
  Yine de bu beni durdurmadı ki yine buraya geldim ve bir şeyler yazıyorum. Başlıktan anlayacağınız üzere size gitmek istediğim, gitmekle de kalmayıp yazmak istediğim 5 yerden bahsedeceğim. Hayali rotalarımı anlatacağım.

Hazırsanız eğer.

Not: Bu yazıdaki hayallerimi çalıp kendinizinmiş gibi arkadaş ortamlarında satmak serbesttir. Kaynak göstermeseniz de olur. Kızlara hava filan da atabilirsiniz.
 Çünkü ufkunuzu biraz olsun genişletebilirsem, ne mutlu bana.  :)

Hazır mısınız, bir düşünün. Sonra da okumaya başlayın bakalım.


1. Norveç - Oslo

Bu Norveç sevgisi bana bir kitap karakteri olan Harry Hole'den bulaştı. Polisiye şeylere olan merakım
da kendisinden bulaşmıştı. Bir kitap serisi, bir insanı ancak bu kadar etkileyebilir yani. Ahhh Harry keşke gerçek olsan ya.
(Bloga seriden birkaç kitabın yorumunu yapmıştım, bir fikriniz olsun diye bu parantez içine dokunarak yorumları okuyabilirsiniz.)
Oslo... Susadığınızda musluktan su içebileceğiniz kadar düzenli sakin güzel bir şehir(miş... okuduğum kadarıyla işte.) Doğayla iç içe olabileceğim her yer benim canımdır. Norveç de baya öyle bir yer.
Henüz gidip görmediğim için adını yazıya ekleyip üç gün sonra garanti unutacağım müzeleri es geçiyorum. Sadece Nobel Ödüllerinin olduğu müzeyi bir de Damstredet denilen renkli, küçük evlerin olduğu yeri yazabilirim, sakınca yok.
 Bir de Norveç'de balık yemek istiyorum. Bu nereden geldi aklına derseniz, oranın balığı meşhurmuş. Şöyle güzel bir akşam üstü sessizliğinde, gökyüzü hafif griye çalarken ve sokak aydınlatmaları yeni açılmışken, elbette deniz manzarası da tam karşımdayken, e biraz da kar atıştırıyorsa... Ne güzel yenir o balık, değil mi ama?

Bir de Oslo'dan Bergen dedikleri küçük şehre trenle gitmek istiyorum. Orada da günübirlik bir gezi yapılabilir. Yapılsın hatta, mükemmel olmaz mı? Elimde sıcak çikolatayla limanda yürürken kendimi hayal ettim şuanda. Keşke hemen oraya ışınlansam, keşke...

2. İrlanda - Dublin

  Beni yeşile gömün. Yeşil olan her yerin hastasıyım. Dublin deyince de aklıma dört yapraklı yoncalar, uçsuz bucaksız yemyeşil araziler, kızıl sakallı cep cinleri filan geliyor.
  Orada gezilmesi gereken yerlerden aklımda kalan iki bölge var. Birincisi Guiness Bira Fabrikası, siyah biraları meşhurmuş, ikincisi ise St. Patricks Katedrali. Katedralin fotoğraflarına baktım da devasa büyüklükte bir yer.
  Oslo aksine Dublin'e yaz mevsiminde gitmek isterim. Dublin, Dünya'da en çok ziyaret edilen başkentler arasında da ilk sıradaymış zaten. Bol neşeli, müzikli bir şehirmiş. İnsanları soğuk değilmiş.
 Öte yandan Dublin'e gitmekle ilgili korktuğum bir nokta var. O da sonsuza kadar orada kalmak isteyip kendimi sokak lambalarından birine zincirlemem.

 Not: Film Dublin'de mi geçiyordu tam emin değilim ama İrlanda'da geçtiğinden eminim. Dolayısıyla bahsetmesem olmazdı. Ps: I Love You... İzlerken fazlasıyla salya sümük olacağınız aşk filmi... Muhtemelen izlemiş ya da denk gelmişsinizdir de... Belirtmeden geçmeyeyim dedim. Kıyağımı unutmayın.

3. Japonya - Tokyo

  Işıl ışıl her yer, her yer sanki pavyooon :D Yeşillik filan da hoş tabii ama gelecekte geçen bilim kurgu filmlerinden bir sahneye benzer o büyük caddede fotoğraf çekilip İnstagram'da paylaşmadan ölmek istemiyorum Allah'ım, duy sesimi.

 Şaka bir yana, şehirden çok Uzak Doğu kültürünü merak ediyorum. Adamlar ne yer, ne içer, ne giyer, festivalleri nasıl geçer, temizler mi pisler mi, tapınakları nasıl, inançları nasıl, evleri nasıl... Nereden geldi bu merak? Acaba hangi dizi-film veya kitap etkisinde kaldım?

  Suşi yemek istiyorum SUŞİ. Bizim mahallede var bir tane yer, suşiyi hazırlayan teyze Tokatlı... O yüzden kendimi suşi yemiş saymıyorum.
 Noodle da yemek istiyorum. Bim'den alınan paket noodlelardan gına geldi artık. Mümkünse gözleri çekik çekik, minnoş birinin elinden yiyeyim. Yalnız o çubuklarla işim olmaz. Ben kesin kendi gözümü filan oyarım karnımı doyurayım derken. Çatal - kaşık iyidir.

Bir de Tokyo Kulesi var. Eiffel Kulesinden daha uzun olmasına rağmen ondan daha hafif bir çelik kule düşünün... Dünya'nın en uzun 2. kulesini, mühendis gözüyle incelemek nasip olur mu bana ya?

4. Tayland - Phuket/Bangkok

Phuket gezi rehberim canım babam. Bir kere gitti, doyamadı bir daha gitti. O bu kadar sevdiyse ben kesin severim. O yüzden canım çok gitmek istiyor. Bembeyaz, berrak suda ayaklarımı çırpa çırpa yüzmek, balık kardeşlerimle oynamak istiyorum.

 Budist insanları çok merak ediyorum mesela. Tapınaklarını gezmek çok isterim. Pattaya'da bir tapınak varmış. (Doğruluk Tapınağı) Her yeri ahşaptan yapılmış, deniz kenarı bir yer. Broşürü kitaplığımdaki kitaplardan birinin arasında. En çok oraya gitmek hayalim sanırım. Uzaktan inşaat izleyen amcalar gibi bakıp "Adamlar bu tahtayı nasıl oymuşlar yav?" diye fikir yürütmek istiyorum. Çok mu yani? (Ne kadar güzel olduğunu görün diye Tayland görseli olarak tapınağı ekliyorum)

Yukarıda balık dedim de, balık beslemek istiyorum bu sefer. Norveç'te yediğimiz kadar, Tayland'da sevelim hayvancıkları. Denize dalış yapıp, eline de balık yemi veriyorlarmış, hop rengarenk balıklar senin elinden besleniyormuş. Mükemmel bir life goal değil de ne şimdi bu?
 Etrafta buraya giden gören biri olduğu için en uzun istek listesini buradan çıkarabilirdim ama neyse... Kısa kesip bir sonraki rotaya gidelim bakalım.

5. Hollanda - Amsterdam

   Çok sevdiğim biri bana bu şehirle ilgili "Seni oraya götürmem." demişti. Okuyorsa kendini biliyor, ona selam olsun. Ne demek götürmem? Tamam, azgın bir kent olarak nam salmış olabilir ama canım, ben Anne Frank evini gezip, kanal boyunca bisiklet sürmek istiyorum belki???? Tamam belki bisiklet süremiyor olabilirim, belki yoldan çıkartılması kolay biri de olabilirim de... konumuz bu mu şimdi?
 
  Gidecek olursam, yapacağım ilk iş "I Amsterdam" yazısının s harfinin tepesine çıkıp fotoğraf çektirmek olacak. İnsan hayallerine söz geçiremiyor arkadaşlar, böyle garip şeyler istemek benim suçum değil.
 Sonra da peynir filan tadarız. Şehri gezeriz. Van Gogh Müzesine gideriz mesela. Lakin ilk akşam otel odasına kapanıp "Aynı Yıldızın Altında" izlemek de hayallerimin arasında. Özellikle Gus'ın Hazel'a kanserinin tekrardan nüksettiğini söylediği sahne... Ya da birlikte şampanya içtikleri kısım... Durun ağlamayacağım.

Şimdi yazıyı burada yavaştan bitiriyorum. Paris, Londra, New York gibi öyle herkeslerin gitmek için hayal kurduğu yerleri yazmamaya çalıştım. Dubai, Atina, Prag... bunları da yazmamaya çalıştım. Sonra mesela kutup ışıkları nereden izlenirse orayı da yazmamaya çalıştım (Norveç'ten de izlenebiliyormuş gerçi). Ben galiba şöyle ufaktan bir dünya turunu hak ediyorum ya. Hayaller dünya turu hayatlar bayramda anneanne evi... Neyse yapacak bir şey yok.

Ne diyorsunuz, gider miyim acaba buralara? Daha önemli soru: Gider de size yazar mıyım? Ay yakınlarıma kart atarım belki. Sevmediğim insanlara da atarım, çatlasınlar.

Hayal kurmayı, bir ömür bırakmamak dileğiyle...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder