Ya da belki vardır. Düşünün bakayım, başlığı okuyunca aklınıza ilk ne geldi. Vallahi bana biri durduk yere "Yüz bir!" dese, aklıma oyun gelir. Başka da bir şey gelmez.***Yazının en başında önemli bir detayı belirtmek istiyorum. Başlığımızın yazacağım hiçbir şeyle alakası yok. Yalnızca bunun 101. yazı olduğunu vurgulamak istedim. O kadar.***
Bakın şimdi konuyu nasıl bağlayacağım.
Oyun.
Sadece masaya oturup, kart ve taşlarla eğlenmek veyahut vakit doldurmak adına uğraştığımız bir meşgale değil de yaşamın ta kendisi. Bizden her saniye oyun oynamamız bekleniyor adeta. Oynamayınca da beklentileri karşılayamadığımızdan kendimizi parçası olmadığımız bir yarışmadan diskalifiye edilmiş olarak buluyoruz.
Genelde oynuyoruz ama. Bir satranç tahtası başında dişli bir rakiple karşı karşıya kalan herkes hamle yapar. İşte, aşkta, ailede... Her sosyal alanda ve fazlasında!
Uzun süredir ilişkisi olan arkadaşımla ayak üstü sohbet ediyorduk bir keresinde. İnsanların hayattaki temel taşlara karşı olan tutumlarını her zaman merak etmişimdir, konu konuyu açtı ilişkilere geldi. Kendisi biraz makara bir çocuk. Makara ne demek, diyeceksiniz. Nasıl anlatsam bilemiyorum. Çok senelik ilişkisi var, eşşşşek kadar çıkma tarihlerinin dövmesini yaptırmış, lakin kendisi bazen bundan haberdar değilmiş gibi davranıyor. Bu sebepten açıkça söylemek gerekirse, bu ikili ilişkilere bakış açısını en çok merak ettiğim insanlardan biriydi kendisi. Minnoş minnoş fotoğrafları bana gösterip, kıza yaptığı sürprizleri sevinçli bir şekilde anlatan çocuk, nasıl çat diye değişebiliyordu?
Konuşmanın sonuna geldik, metroda ineceği durağa vardı. Kapıya doğru yöneldiği an bana bakıp şu cümleyi kurdu. "İlişkide bir süre sonra olay iyi taktik kurup oyun oynamaya dönüşüyor. Bir ara anlatırım sana."
Size yemin ederim, o an metronun kapısı açıldı ve içeri nurlu bir ışık doldu. Resmen şu üç günlük yaşantımın en büyük aydınlanmasını yaşamıştım bir basit cümle sayesinde. Abiiii bu kadar basitti işte! O ana kadar hayatımda düştüğüm her kuyu, (sadece aşk hayatım değil bakın tüüüm hayatımdan bahsediyorum) bir taktik hatasından ibaretti. Her defasında içimden geldiği gibi davranmamdan, bir sonraki hamleyi tahmin etmeden adım atmamdan kaynaklanıyordu.
Peki bu oyun mevzusu, ne kadar etik bir davranıştı?
"Kusura bakma patron bugün işe gelemiyorum... çünküüü... kafama göktaşı düştü... Nasa'dan araştırmaya geldiler... evet... yarın görüşürüz." "Aşkım bu kız kim?... demek çok yakın bir arkadaşın... sana sevgilim yazmış ama... heee aranızda bir espri..." YERSEN. Yemezsen de inanmış gibi yaparsın. He o oyunu oynayamıyorsan, kovarsın elemanı, bırakırsın manitayı. İşler yaşantında bir kişi eksik yürüyüversin canım, ne olacak yani?
Orası da size kalmış artık.
Ben mi? He ben eskiden hiç böyle şeylere gelemiyordum. Şu sıralar, ne olacaksa olsun mantığıyla içimden geleni yapıyorum. Oyun oynamak istediğimde, yalnızca ve yalnızca oyun esnasında eğleniyorsam; oynuyorum. Öbür türlü birkaç sabır aşamasından geçip basıyorum fırçayı. Sen yanlışsın diyorum. Diyorum yani. Genelde elime bir şey geçmiyor fakat. Olsun.
Değinmeden edemeyeceğim. Ünlü düşünür Nükhet Duru Onedio'ya konuk olmuş, sosyal medyadan gelen soruları yanıtlıyor. Onedio videolarından genelde haz almam. O videoyu da izlemedim. Sadece güzel bir kısmına denk geldim. Bir kız, erkeklerle ilgili tavsiye istemiş. Nükhet Abla ne diyor biliyor musunuz? Aşağıdaki videonun 06.10 ile 06.20 saniyelerini izleyin bakalım. Ömürlük bir tavsiye vermiyorsa, ben de bir şey bilmiyorum!
Tüm bunlar bir kenara, neden böyle şeylere ihtiyaç duyduğumuzu merak ediyorum. Hep bir kalıba girmek zorunda mıyız? Neymiş efendim erkekler ilişkide heyecan, kadınlar da güven istermiş. Ben değil, takip ettiğim bir yazar söylüyor bunu. Bu sebepten hep heyecan katmalı, gizemli olmalıymışız bir kadın olarak... Ay şeyimin kenarı (affedersiniz). O mesaj atmıyorsa atmıyormuşuz, o söylemiyorsa sevgi sözcükleri kurmuyormuşuz, o gelmiyorsa biz gitmiyormuşuz! Ulan içimden geliyor yapmak benim. İçim mi çıksın sessizlikten. Neden bu tür "oyunların" kurallarını karşı taraf koyuyor ya?
Ben istediğimi, istediğim an yapmak istiyorum böyle şeylere takılmadan.
Yapınca da kaybediyoruz işte.
Çünkü siz oynamasanız, karşı taraf oynuyor bu rolleri. Sizi de mecbur bırakıyor.
Yani patrona telefon açıp "Bugün canım işe hiç gitmek istemiyor, bu yüzden de ben yokum!" dediğinizde ilelebet o işe gidemiyorsunuz.
Yani anlayacağınız iki ucu şeyli değnek...
Oynayın anacım. Oynaaaayın! Yapacak başka bir şey yooook!
Bu konu hakkında yazacak daha çok şey var. Lakin yazamayacağım. İki gündür bir paragraf yazıp saatlerce mola verip de ikinci paragrafa geçtiğim bir yazı oldu. On gündür tek kelime yazmayıp bir anda geniş bir konuya başlayınca bocaladık sanırım. Neyse ki tatildeyim. Ohhh, her gün yeni bir konu işlerim burada tatlı canım isterse.
Ciddi ciddi söylüyorum; Hayatın karşınıza en karakterli oyunbozanları çıkarması dileğiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder