22 Eylül 2017 Cuma

İliklerinize İşleyecek: To the Bone

Netflix hayatında ilk defa güzel bir film yapmış, bana da yazmak düşer. Şu ana dek izlediğim hiçbir Netflix filmini beğenmemiştim. Dizilerinin mükemmeliyetine karşın, düşük bütçeli rezalet yapımlar ortaya koymuş diye düşünüyordum, "To the Bone" isimli filmi izledikten sonra bu düşüncemden vazgeçtim.

Baş rol, İnstagram'da her hareketini takip ettiğim Lily Collins'e ait. Film, yeme bozukluğu olan insanlar adına çekilmiş bir dram filmi. Anoreksiyalı bir birey olan Ellen'ın, bu hastalıktan kurtulma çabasını sakin ve etkileyici bir dille anlatmışlar.
Olaylar Ellen'ın son çare olarak çok başarılı bir doktora görünmesi ve doktorun onu kliniğine kabul etmesiyle başlıyor. Ondan sonra, aşık olmalar mı dersiniz, vazgeçişler mi, hayal kırıklıkları mı...? Bir sürü şey başına geliyor Ellen'ın.


Filmdeki bir güzel detay doktor rolünü oynayan Keanu Reeves olmuş.Onu,  John Wick gibi asi ve hırçın bir karakterden sonra, böyle açık sözlü tatlı bir doktor rolünde görmek beni ayrı sevindirdi. Bu yüzden filme verdiğim puanlar bir anda tavan yaptı.


Yalnız merak ettiğim bir durum da var. Lily Collins bu film için gerçekten bu kadar zayıfladı mı?Christian Bale, Makinist filmi için zayıfladığında, çok küçük olmama rağmen aylarca haber yapıldığını hatırlıyorum. Bu kızcağız da zayıflasa olay olurdu herhalde.
 Bence, makyajla filan bu kızı zayıfmış gibi gösterdiler. Normalde de balık etli biri değil çünkü.


Bu kadar güzel şey söyledim söylemesine ama beğenmediğim şeyler de olmadı değil. Mesela Ellen'ın, klinikteki aşkı olan Lucas... Bir insan bir role ancak bu kadar yakışmaz. Oyuncunun adını bilmiyorum ve daha önce hiçbir filmde de görmedim. Tatlı ve dobra bir karakter yaratmaya çalışmışlar, karaktere sözüm yok ama seçtikleri çocuk hiç olmamış bence. Keşke daha bebek yüzlü, daha tatlı bir oyuncu seçselermiş.

İnternette okuduğum kadarıyla filmin sonunu da beğenmeyenler olmuş. Ben beğendim şahsen. Verilmek istenen mesaj tam yerinde olmuş. Bence bu hastalıkla savaşan birçok sessiz insana da ilham olmuştur Ellen'ın hikayesi. Bizim ülkemizde de izlenmesi şart olan bir film olduğunu düşünüyorum. İnsanların güzellik algılarının, kadın-erkek ilişkilerinin ve daha bir sürü kanayan yaranın ince ince repliklerle eleştirisi yapılmış.

Zaten bu hastalık, İrem Derici'nin yoğum bakıma yatırılmasıyla da şu an gündemde. Ama herkes, her zaman olduğu gibi olayın magazin kısmıyla ilgileniyor yine. Neymiş efendim, kadının eski sevgilisi hastane ziyaretine gelmemişmiş de falan filan.

Keşke böyle dramatik olayları, doğru bir üslupla masaya yatırsak da, insanlarımızı daha duyarlı hale getirebilsek...

Mesela her zaman yaptığım gibi, filmi izledikten sonra diğer insnalar ne düşünüyor diye yorumları okuyordum. Aşırı sinir bozucu bir tabir gördüm:

Allah'ın cahili "anoreksiya" hastalığını "şımarıklık" olarak nitelendirmiş. 21. yüzyılda hala böyle geri zekalılar var ya, işte ben ona yanıyorum. Adı üzerinde hastalık. İnsanların bilerek yaptığı bir hareket değil bu.

Böyle düşünen insanlar için buraya link bırakıyorum. Hastalık hakkındaki detaylı bilgiyi cümlenin üzerine tıklayarak okuyabilirsiniz.

Son olarak şunu söyleyeyim, film beni ağlattı. "Zorluklar karşısında yılmadan mücadele etmemiz gerek" gibi basit bir mesajı öylesine güzel bir yolla vermişler ki, etkilenmemek mümkün değil. Ellen'ın ailesi tarafından terk edilmişliği, başına gelen üzücü olay, hastalığı ve kişiliği öylesine güzel olmuş ki karakter iliklerime işledi. Yani bu filmi izlemeyerek çok şey kaçırırsınız, uyarması benden.



Fragman:



Böyle büyük problemlerin, bu kadar güzel işlendiği daha çok film görmek dileğiyle...



2 yorum:

  1. Çok güzel bir yorumlama olmuş elinize sağlık

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil