1 Ocak 2023 Pazar

2022'ye Bakış

 22 benim uğurlu sayımdır. Bundan dolayı, bu seneye adım atarken o kadar umut doluydum ki! Mezun olduğum yıl 2022 olacaktı mesela... Bu da iş hayatına atıldığım yıl demekti! Daha bir sürü, güzel olacağına olan inancımı koruduğum noktaları vardı bu yılın. Şu an hatırlamıyorum bile.

Yaşamak oldukça iniş çıkışlı bir yoldu bu yıl. Hayatımın en güzel günleri... en kötü günleri... en zinde olduğum yıl... hastalık yüzünden kaç kere işten izin almam gerekti... en başarılı hissettiğim anlar... utandıran hatalar... gülerken yeri göğü inlettiğim hatıralar... ağlayışlarımız... On adım atıp beş adım geri gitmek ile geçti on iki ay. Yine de yol aldığımız söylenebilir elbette.

Hep, çok umut beslediğim için böyle oldu sanıyorum. Çünkü geçen sene bu zamanlar 2022'nin benim yılım olduğundan epey emindim. Şimdi ise hiçbir şey için heyecanlanmıyorum o kadar. Sadece 2023 için birkaç hedef koydum kendime. Büyük hedefler. Güzel hedefler. Müstakbel eşime de anlattım. O da onayladı. El birliği ile gerçekleştireceğiz inşallah.

Nazar olmaması açısından burada paylaşmak pek istemiyorum. Gerçi artık okuyucum bir hayli azaldı burada. İnsanlar uzun uzun yazılar okumak, blog takip etmek pek istemiyor. Onlara 10-15 saniyelik arkada popüler bir şarkı olan dandik videolardan lazım sadece. Kombin veyahut makyaj videosu oalcak içerik olarak da! O zaman rağbet görürsünüz işte. Ah popüler kültür, vah popüler kültür!

Ben de buraları boşladım. Yine de yıl sonu yazısını 01.01 tarihine yetiştirebildiğim için mutluyum. Bu senenin yazısında kişisel şeylerden çok, iki yüzlülük yaparak yukarıda yerin dibine gömdüğüm popüler kültürün enlerini yazacağım. 2022'de en çok  neyi konuştuk? Ben okuduklarım arasında neleri beğendim, hangi film benim için bu senenin en iyi filmiydi? Birkaç alt başlık altında boş yapacağız anlayacağınız.

Hazırsanız, başlayalım. (Alkış sesi ve trompetler)

1. Maddy vs. Cassie

Bu sene izlediğimiz en kaliteli yapımlardan biri Euphoria'ydı. Ödül sezonundaki başarısıyla da kendini ispatladı. Liseli ergenlerin çarpık yaşamlarının öyküsünün dünyada bu kadar ses getireceğini düşünemezdim. Ben zaten ilk sezonundan beri takip ediyordum diziyi. Fav karakterlerim de belliydi (blogta yazısı var arayan bulur, ya da buraya tıklarsanız direkt yönlendirilebilirsiniz) Yalnız bu sezon Maddy resmen devleşti. Rue'nun bayık bayık uyuşturucu krizleri, ağlaması sızlaması derken iyice daraltan dizi, epik bir kız kavgasıyla kendine taze bir kitle oluşturdu. 
Özellikle Cassie'nin kusma sahnesi, Rue'nun olayları Maddy'e söylediği kavga sahnesi ve finalde Maddy'nin Cassie'ye saldırması bence pop kültürde 2022'nin en ilgi çekici tv şov anlarıdır. 

Ayrıca dizideki herkesin oyunculuğuna da saygı duruşu göstermek gerek. (Rue ve Jules ikinci sezon çok sıkıcılardı ama olsun, oyunculuklar güzel.)

Güzel bir sahneyi de izlemeniz için ekliyorum: 


2. I'm the Problem, It's Me!

Yıllar sonra radyoda denk geldiğimde kızıma "İşte bizim zamanın şarkıları" diyip triplere gireceğim o şarkı. Bence acayip anlamlı. Hatta bu şarkı ve As  It Was bu sene ile en çok özleştirdiğim iki şarkı oldular. Döndür döndür dinledim. Bazen duygulandım. Bazen kendimle özleştirdim. Çoğu zaman kendimle özleştirdim. Bir de bu iki şarkı da mutluyken dinledğinizde eğlenceli, üzgünken dinlediğinizde duygusal olan bir melodi var. Hem dans eder hem dertlenirsiniz. 
"It's me, hi, I'm the problem, it's me
At tea time, everybody agreesI'll stare directly at the sun but never in the mirrorIt must be exhausting always rooting for the anti-hero"

Taylor Swift asla dinleyicilerini hayal kırıklığına uğratmaz. Benim için 2022  net bu şarkıdır. Nokta. (İkinci sırada da, anlayacağınız üzere Harry Styles- As It Was var)


3. Dizilerin Savaşı: House of the Dragons ve Rings of Power

Dünya çapında yıllardır beklenen iki yapım bu sene çıktı, hem de aynı zamanda. Game of Thores'un spin off dizisi House of the Dragon ve Lotr evreninin yeni varisi Rings of Power'dan bahsediyorum elbette!
Durum böyle olunca herkes bu iki diziyi karşılaştırdı tabii. Bu karşılaştırma sonucunda da internet aleminde nadir görülen bir durum oluştu, herkes aynı çatı altında toplandı. House of the Dragon, Rings of Power'ı tokatladı adeta. 
Şahsi kanaatim de bu yönde. Lotr gibi harika bir üçlemenin üstüne Hobbit serisinin gelmesinin ardından böyle berbat bir yapım beklemiyordum. Bana çocuk filmi izliyormuşum gibi hissettirdi. Diyaloglar fazla uzun, mantıksız, karakterler derinlikten yoksun, konunun işleyişi ise sıkıcıydı. Sadece son bölüm (ki tahmin edilebilir bir sona sahipti) diğer bölümlere göre ortalamanın üzerinde olduğu için keyif verici denilebilirdi. Onun dışında çok kötüydü yarabbim. Allah Galadriel'e böyle bir zulmü bir daha göstermesin!
Diğer yandan, tv dünyasının yeni bebeği House of the Dragons parladı da parladı. Her bölüm ayrı bir heyecan, inanılmaz derecede başarılı casting, kostümler, mekanlar... derken izleyicilerine keyifli saatler yaşattı. Rhaenyra, Viserys ve Daemon gibi ikonik karakter bahşetti bizlere. Zaten ben Muhteşem Yızyıl efsanesinden beri saray entrikalarını severim. Ama bu dizi bambaşka bir seviye gerçekten. Her hafta yeni bölümün çıkmasını iple çektim. Dayanamayıp ofiste masa altından izledim, saatlerce hakkındaki twitleri okudum. 
Aslında size de uzuuuun uzun eleştirmesini yapmak isterdim fakat ben yoğun biriyim artık. O yüzden fırsat bulamadım. Şimdi yıl sonu yazısında bahsetmeye başlayınca da asla satırların yetmeyeceğini anladım. 
Kısacası, Rings of Power'a yeni sezonu için bir şans vereceğim ama House of the Dragons'a iltimas bitmez benden. (İkisinin de yeni sezonu 2024'te)

4. Hiç Kimse Sevmedi, Ben Bayıldım: Don't Worry Darling

Saçma sapan festival filmlerini allayıp pullayıp önümüze koyan internet camiası bu filmden nefret etti gerçekten. Ama şimdi çekim arkasındaki draması da dahil bu senenin en iyi yapımlarından biri bence. Florence Pugh yeni neslin en yetenekli oyuncularından. Sonuna kadar konuşturmuş oyunculuğunu filmde. Kostüm ve makyaj tasarımı ise kusursuz.
Film, ellili yılların estetiğini, yavaş yavaş insanın içine işleyen psikolojik gerilim ile hayranlarına sunuyor. Küçük bir kasaba topluluğunda yaşayan, fabrika çalışanı eşi olan Alice'in hayatlarındaki anormallikleri keşfetmesi ile yaşanan olaylar silsilesini adeta koltuğunuza mıhlanarak izliyorsunuz.
Siz kimseye kulak asmayın ve bu filme bir şans verin derim!

5. Sen Yeter ki Sev Kısmetse Olur!

Aralık ayının son bombası elbette Kısmetse Olur'un geri dönmesi oldu. Bence bu senenin en iyi pop kültür olaylarından biriydi. Varoşluk, kaos, kavga ve aşk. Söyleyeceklerim bu kadar. Şu sıralar yeni bağımlılığım Kısmetse Olur vallahi. Başka hiçbir şey izleyemiyorum desem yeridir.

6. Bu Sene Okuduklarım Arasında En İyi İkili: Gece Yarısı Kütüphanesi ve 1Q84 Serisi

Ben bu sene film izlemekten çok kitap okudum ve dinledim. Fazla çeşit içinde kaybolup giderken bu iki kitap bana dünya görüşümde yeni pencereler açtı. 

Gece Yarısı Kütüphanesi, bence depresyonda olan, hayatıyla ne yapacağını bilemeyen, biraz biraz kaybolmuş her insanın okuması gereken bir baş yapıt. Yaşamında verdiği her karardan pişman olan Nora, bir gün intihar etme kararı alıyor. Bu eylemi neticesinde de ona ikinci bir şans tanınmasını sağlayabilecek olan bir kütüphane biçimindeki arafta sıkışıp kalıyor. Farklı kararlar almış olsa hayatının nasıl olacağına dair varyasyonlarını ziyaret edip, seçim yapma yolculuğuna çıkıyor böylelikle. Ben bu kitabı çok sevdim, seven de okuyup sevdiğine önersin!

1Q84'e gelirsek... Gerçekten bırakın bu seneyi, belki de ömrümde okuduğum en iyi kitap serisi. Bin sayfayı aşkın romanlar sizi bir bilmecenin parçası gibi hissettiriyor. Konuyu burada açıklamaya kalksam, anlatamam bile. Okumadan bir fikir edinemeyeceğiniz kitaplardan. Murakami bir dahi! Yazdığı her satır kendine özgü, orijinal. Okuyucuyu kendine bu denli hayran bırakabilecek başka bir yazarla tanışmadım desem yeridir. 
1Q84 hem bir polisiye, hem psikolojik roman, hem gerilim, hem aşk... aradığınız ne ise o olabilecek bir yapıda. Beni sanki aldı ve başka dünyaya kaçırdı. Asla okumaktan sıkılmadım. Özellikle 2. Kitapta hayatımı bir yerde durdurup sadece o kitabı okumak istedim. Apayrı bir şey gerçekten.
İlk kez Murakami okuyorsanız, sizi pek sarmayabilir. Ben kendisini zaten okumuştum o yüzden yazım tarzına hayrandım, beni baymadı. Yani siz benden etkilenip 1Q84 macerasına atılmak isterseniz önce Murakami'nin daha kısa bir kitabını okuyun, ona göre karar verin derim. Çünkü severseniz çok seveceğiniz ama sarmazsa nefret edeceğiniz şeyleri işliyor bu yazar. Bu seri de toplam 1200 küsür sayfa olduğundan, vaktinize yazık olmasın derim.  (Belki ikinciye okurum, o zaman bloga ayrıntılı yazısı gelir.)
Stranger Things son sezon, Outfit, Only Murders in the Building, Kardashians, Top Gun: Maverick... listeye eklencek aklıma gelmeyen daha nicesi...

Benden bu kadar.
(Seni çok seviyorum hayatım, en önemli destekçim, yeni yılda ve bütün yeni yıllarda hep benimle ol.)
Yeni yılda tüm planlarımı gerçekleştirebilmek dileğiyle...




1 yorum:

  1. Okudukça insanın içi açılıyor, teşekkür ederiz ancak daha sık görmek istiyoruz

    YanıtlaSil