Bugün odamda yalnız başıma, yatağıma kıvrılmış kitabımı okuyorken kafamı kaldırıp içeri usul usul sızan akşam güneşine baktım. Bir süredir iyi değilmişim, onun farkına vardım. Yani gerçekten her şey fazlasıyla yolunda ilerlerken “iyi” olamama durumu neyin nesi, pek anlam veremiyorum. Böyle zamanlarda bu anlam verememe duygusuyla harmanlanmış kötü his, etrafımda olup biten her şeyle bir öfke harbine girmeme neden oluyor.
Geçen kendi kendime şöyle dedim; size
de yazacağım: “Her insan kendi içinde
bir denge bulmaya çalışıyorken, iç dünyasının dışındaki her şey de o dengeyi
bulmasını engelleme çabasında.”
Evimde, odamda oturuyorken bile bir
şeyler, belki birinin kötü enerjisi (bilmiyorum, bu tür şeylere inanır mısınız…) huzurumu alıp
benden kaçırabiliyor. Veyahut bunun
psikolojik bir açıklaması vardır. Dandik bir hastalık ismi
uydurmuşlardır. “Tükenmişlik” sendromu gibi mesela… Üzerine binlerce şakalı
twit atılabilecek, herkesin “ay bu bende de var” diyebileceği bir tür
rahatsızlık.
Ben buna hiçbir yerden gelen
huzursuzluk diyorum. Lakin aslında biraz oturup düşündüğümde hiçbir yerden
değil, düşünmemek için uzun çabalar harcadığım çözülmez problemlerimden
kaynaklı olduklarını biliyorum. Bir ölü gibi. Gün geçtikçe çürüyor, çürüyor,
çürüyor ve kokmaya başlıyorlar.
Yani aslında ben kendi kendisiyle baş edebilen biriyimdir. İki kere halime şükrederim (daha kötüleri de olabilirdi), üç kere meditasyon yaparım, dört tane film açar iyice dikkatimi dağıtırım, baktım susmuyorlar beş sezon dizi izler altı cilt kitap okurum ve hep bir şekilde çözemeyeceğim şeyleri göz ardı ederim. Kendi kendimin dikkatini dağıtırım, anlayacağınız.Sorunu yok edemediğimde, sorunu hisseden kalbimi köreltirim. Güzel bir kaçış yöntemidir.
Bu çözemeyeceğim şeylerin çok özel meseleler olmasına gerek yok. Şu içinde olduğumuz pandemi bile çözülmez sorunların en basit örneğidir mesela.
Sonra bir gün hepsi aklıma gelir. Kime dert yanarsam yanayım “E napalım?” diyeceği sıkıntılarım kaplar beni, bir defteri siyah grapon kağıdıyla kaplar gibi.
Yani kısacası insan zamanı geriye alıp bazı küçük adımlarını değiştiremiyor. Ya da eylemlerine bir yenisini ekleyip birkaç keşkesini silemiyor. Kimse gibi ben de yapamıyorum bunları. Yerine kendi kendimi eğlendiriyor, çocuksulaşıyor, sizlerden farklılaşıyorum.
Konuyu toparlayıp bu günlerime bir şiir bırakmak gerekirse şu kısa satırları ekleyeceğim yazıya. İzninizle:
“Öyle yoruldum ki yoruldum dünyayı tanımaktan. Saçlarım çok yoruldu gençlik uykularımda. Acılar çekebilecek yaşa geldiğim zaman acıyla uğraşacak yerlerimi yok ettim. Ve şimdi birçok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitabın başından başlayabilirim.”
Yani iyiyim. Daha
iyiyim birçoğunuzdan. Hissetmediğiniz sürece aşk da, sevinç de, korku da, acı
da aynı gelir. İsmet Özel’in de dediği gibi, acıyla uğraşacak yerlerimi yok
ettim.
Yani iyiyim. Daha iyiyim birçoğunuzdan.
Hala dengemi kurabilmek için çabalayabiliyorum. Umut doluyum.
En azından geçmişimden gelecek bir
cezayı beklemiyorum. Karmadan ya da “ilahi” adaletten ya da adını ne derseniz
ondan korkmuyorum.
Adalet konusuna başka bir vakit uzunca değiniriz.
Söylemeden geçemeyeceğim. Bu yazıyı okuyan ve beni anlayan birileriyle konuşmak güzel olurdu. Sadece konuşmak.
Dengeyi kurabilmek dileğiyle....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder