27 Aralık 2018 Perşembe

Bir Olmak


Gidemeyenlere, karasızlara, umutsuzlara:


  Elini kapı koluna koy ve dün gece düşüncelerinle boğuşurken yatağından çıkıp da yazmaya üşendiğin o cevher değerindeki cümleyi düşün. Ne demek istemiştin? Derin bir kuyuya düşer gibi düştüğün bu ruh halinin tüm açıklamasını barındıran bir cümleydi o. Sen de düşünür düşünmez uyuyakaldın zaten. Oysa neler neler daha yazardın üzerine, yazık oldu!

  Elini kapı koluna koy ve sana dünyanın en güzel bahçesini andıran o kokuyu düşün. Gözleri kapat, sadece o kokuya odaklan. Gülümse. Sen büyük bir şehrin trafiğine tıkılmışken, öndeki araba kornaya asılırken, yanındaki adam oflarken işine yarayacak çünkü!
  Elini kapı koluna koy ve beklentilerinin altında kalan tecrübelerini düşün. Bi hevesle internetten aldığın çantanın dandik çıkması gibi şeyleri… Buluşmaya tam vaktinde gidip bekletildiğin günleri… Kimsenin kutlamadığı doğum günlerini... İyi olduğunu sandığın insanları… En çok da sonuncuyu!

14 Aralık 2018 Cuma

Teşekkürler, Sıradaki!


  Sosyal medyada, arkamızda bırakmak üzere olduğumuz bu yıl içinde yapıp-yapmadıklarımızı işaretleyebileceğimiz listeler dönüyor şu sıralar. Listede yaptığınız şeylerin başına tik atıp, dilerseniz arkadaşlarınızla paylaşabiliyorsunuz. Şahsen, çoğu yaşadığım şeyin gizli kalmasını sevdiğim için,böyle şeyler bana hiç hitap etmiyor. O listelerin aşırı özele kaçtığını düşünüyorum. Sosyal medya benim için, ne bileyim işte gördüğüm ilginç yerleri paylaşmak, kitap, film alıntısı ve arada sokak sokak kedileri demek. Bu yıl net bir şekilde, hiç durmadan bir şey paylaşmanın, bir şeyler gösterme çabasında olmanın aslında derin içimizdeki derin mutsuzluğun üzerini örtme çabası olduğunun farkına vardım. Çünkü en çok paylaşım yaptığım dönem, aslında kendimi eğlenmeye zorladığım dönem oldu.

  Yalnız, bu listeleri görmem, bana bu yılın nasıl geçtiğini düşündürttü. Ahhh, 2018, ah! En yukarıya 2017'yı kapatırken yazdığım yazıyı iliştirdim. O kadar emindim ki 2018'in kötü bir yıl olacağına! Hatta şunu yazmışım:"Haydi 2018, süsledik ağaçları, yüzümüze de ışıklı bir gülümseme yerleştirdik seni bekliyoruz. Aman ha çok bekletme bizi. Sen bizim yeni günah keçimiz olacaksın. Başımıza gelen her kötü şeyi senden bileceğiz."  Beni nasıl da yanılttın!

10 Aralık 2018 Pazartesi

Merkez, Sevgi Hak Edilir Mi?

   Ne düşünüyorum biliyor musunuz? Sevgi karşınızdakine hak ettiği taktirde vermeniz gereken bir
şey midir, yoksa onu karşılık beklemeden sunmanız mı gerekir? Bunu öyle bir düşünüyorum ki iki gündür, gece gözüme uyku girmiyor. Hem de vize haftamda. Yavaştan delirmeye başladım herhalde. Neyse, delirelim de farkımız olsun. Gerçi herkes deli... Normal olmak bir fark oluşturuyor artık. Bilemedim şimdi. Delirsek mi, aklımıza mukayyet olmaya devam mı etsek merkez? Çünkü sanıyorum ki, artık bu da bizim elimizde.
   Konu dağılmasın.

   Bir sorum var merkez: "SEVGİ HAK EDİLİR Mİ?" En en önce, sevgiyi elinde tutan ve bunu lütfederek verecek olan kişi kim tarafından seçiliyor ikili ilişkilerde? Seçimlerde şike var mı, torpil kullanılıyor mu? Bir işin içinde torpil varsa kesin bana yaramaz zaten. Lanet olsun yine kaybediyoruz, merkez.
  Bunu kendimize biz yapıyoruz. Aslında cümle çok hoş bir aşk cümlesi gibi geliyor kulağa en başında. Fakat, nasıl desem... azıcık üzerine kafa yorunca, biraz ikinci kalite hissettiriyor insanı. Cümle şu: "Beni şu an hak eden bir sen varsın." ya da şu: "Şu an beni sen hak ediyorsun." şu da olabilir: "Etrafımda beni hak eden tek kadın sensin." ve bir alternatif olarak: "Beni en çok sen hak ediyorsun..."