Aslında benim favori karakterim Maddy. (" I'm not spossed to be here right now because I'm dressed like a hooker and none of you liked me!") Dizinin en ikonik karakteri. Makyajı, giyinişi, hareketleri, sözleri... Tam bir diva. Gereksiz ve kasıntı, sırf viral olsun diye yazılmış bunalım üstüne bunalım bir karakter olmadığı için herhalde. Nate ile aralarındaki toksik ilişkinin gidişatını izlemek ilk sezon bana keyif vermişti. Umarım ikinci sezonda daha çok izleriz.
30 Ocak 2021 Cumartesi
Euphoria: Özel Bölüm İncelemesi
24 Ocak 2021 Pazar
Yaşıtlarımın Çocukluğa Dönüş Bileti: Winx
Tabii bugünkü yazımızın konusu üretmek ve gelişmekle yakından uzaktan alakalı değil. Çünkü başlıktan da kolayca anladığınız gibi, bu ayın 21’inde yayınlanan, bizim çocukluk çizgi filmimizin uyarlaması Fate: The Winx Saga hakkında konuşacağız.
Çok heyecanlıyım, kahvelerinizi aldıysanız başlıyoruz.
21 Ocak 2021 Perşembe
Bridgerton ile Entrika Dolu Yaşamlara Bakış
Google Explorer gibi çıkmasının üzerinden uzun süre geçtikten sonra izlemeye başladığımdan, bu öneri yazısından ziyade bir eleştiri, ilk sezon yorumu. Çok mu sevdim yoksa yavan mı buldum bilemiyorum. Yazacağım bir şeyler artık. Popüler kültür okunuyor annecim, millet ne yapsın sanat filmini? Kaos istiyorlar, çirkinlik, skandal, drama!
Bridgerton, 19.
yüzyıl, Londra’da, bir grup soylu ailenin, kızlarını birilerine yamama çabasını konu
alıyor en amiyane tabir ile. En başta yakışıklı dük Simon ile bir de yine soylu fakat o kadar da soylu
değil Daphne’nin arkadaşlık-tutkulu aşk serüvenini izlesek de dizinin yan
kurguları benim ilgimi daha çok çekti aslında. Mesela gebe Marina veya Daphne’nin
ağabeyi Anthony’nin “uygunsuz” aşkıyla ne yapacağı… Yani aslında bana diziyi
izleten, büyük çoğunluğun aksine, yakışıklı dük değildi. Tamamen dramaya olan
açlığımdı.
Şükür hiç başından kalmadan bir günde
bitti.
Buradan sonrası spoiler ile dolu bir
mayın tarlası. Yani diziyi izlemediyseniz, belki okumak istemeyebilirsiniz.
Öncelikle Leydi Whistledown meselesi.
15 Ocak 2021 Cuma
Nolan'ın Son Eseri: Tenet
Aslında bu yeni güz döneminde hiç vaktim yok. En başlarda, "Aman ne olacak canım bir şekilde biter..." diye, başıma ikinci üniversite belasını açtım. İki yıllık okuduğum bölümümün, okuduğum lisans programından daha da zorlaması, üstüne bir de ikisini bir arada götürmeye çalışmak beni her gün evde olmama rağmen tüketti. Neyse ki ben öyle kolay pes eden bir insan değilimdir. Kendi entelektüel ihtiyaçlarımı da karşılamayı becerebiliyorum hala. Sadece eskisi kadar yazamıyorum, o kadar.
Durum güncellememi de yaptığıma göre biraz film tartışalım sizinle. Zira başka şeyler tartışmak şu sıralar içimden hiç gelmiyor.
Beni bu yazıyı yazmadan önce en çok zorlayan şey, film seçmek oldu. O kadar çok iyi-kötü şey izledim ki, hangisine sövsem ya da hangisini yüceltsem bilemiyorum.
Bu yüzden çıkmasını dört gözle beklediğim filmi yorumlayacağım.