Eve kapanmamızın bilmem kaçıncı günü, artık isyan modundan çıkıp olanları kabullenme evresine geçtim. O gün bugündür, saatlerim daha bir neşeli geçiyor sanki. Günler daha verimli. Sevdiğim şeyleri yapıyorum. Bir şey aklımı kurcaladı mı, hemen açıp bakıyorum; araştırıyorum.
Sanırım bu evde geçirdiğimiz vakti olabilecek en iyi şekilde değerlendirmeliyim. Uzun süredir okumayı ertelediğim kitapları okuyorum mesela. (Şeker Portakalı'nı 21 yaşında okumak ayıp sayılır mı?) Hep dans öğrenmek istemişimdir, Youtube sağ olsun deniyoruz bir şeyler. Sonra daha bugün yogaya başladım. Her gün olamasa da (malum ramazan) haftada bir iki kez yapabilirsem daha iyi hissedeceğime inanıyorum. Yalnız matım yok evde, o sıkıntı biraz.
Mental olarak süperim. Sanırım geçmişteki her şeyi aştığım ve geleceğin bana sunacağı şeyler için aşırı derecede heyecanlı olduğum bir dönemdeyim. En kıymetli şey şu hayatta, insanın sevdiklerinin ve kendisinin ruh ve beden sağlığı. Gerisini salla gitsin.
Karantina yazılarını da haftada bir yazıyordum fakat hem okunma az, hem de gerçekten bu noktaya gelene kadar çok umutsuz olduğum günler geçirdiğim için ara verdim. Bugünse geri döndüğüm için çok mutluyum çünkü size önereceğim şeyler birikti! Zaten daha önce belirtmiştim, bu seri için beş yazı yazmayı planladığımı. Bu dördüncü... Bu seri bittikten sonra ne yazmamı istersiniz?
Yaz Kitaplarım, belki? Hani, her sene yaz tatilinde okuduğum kitapları yorumluyordum ya... Sonuçta bu sene yaz tatilini birazcık erken başlattık. (Üç ay kadar erken). Belki ben de Mayıs'ta "Yaz Kitaplarım 2020" serisinin açılışını yaparım. He, eğer blogta yeniyseniz bu son paragrafta bahsettiğimden de bir şey anlamadıysanız, yukarıdaki etiket çubuğundaki "Yaz Kitaplarım" yazısına tıklayıp bir önceki senelerde yazdığım kitap yorumlarına bir göz atabilirsiniz.
Artık yavaştan yazımızın konusuna geçelim.
27 Nisan 2020 Pazartesi
23 Nisan 2020 Perşembe
Kavanoz Meselesi
Yazıma çok sevdiğim bir anıyla başlamak niyetindeyim. Hayır, bu benim anım değil. Cher'i bilmeyen yoktur diye tahmin ediyorum. Amerikalı bir şarkıcı. Ünlü bir kadın. Şu an yetmişli yaşlarında. Bir röportajında anlatıyor bu anısını. Öyle derin bir manası yok. Uzunca da bir şey değil. Lakin anlayana (özellikle hem cinslerime) ders niteliğinde.
Bir gün annesi ona, artık zengin bir adamla evlenmesi gerektiğini söylüyor. Cher de şöyle durup annesine aynen şu efsaneleşmiş cümleyi kuruyor: "Mom, I am a rich man."
Bu üç cümlelik girişimden, yazının konusunu çıkarmak zor olmamalı. Biraz eleştiri, biraz tartışma edasında, bu hem cinslerimin "güçlü olamama" durumunu irdelemek istiyorum. Aslında bu konuyu hangi ucundan tutsam elimde kalıyor. İşin içine hem fakatlar, amalar, lakinler giriyor. Yine de dünden beri düşünüp duruyorum ve yazamadan edemeyeceğim.
Öncelikle, hiç Duygu Asena okudunuz mu? Okumadıysanız tavsiye ediyorum. Bloga bir kitabını yorumlamıştım hatta. Bir bakarsanız, bulabilirsiniz.
Bir gün annesi ona, artık zengin bir adamla evlenmesi gerektiğini söylüyor. Cher de şöyle durup annesine aynen şu efsaneleşmiş cümleyi kuruyor: "Mom, I am a rich man."
Bu üç cümlelik girişimden, yazının konusunu çıkarmak zor olmamalı. Biraz eleştiri, biraz tartışma edasında, bu hem cinslerimin "güçlü olamama" durumunu irdelemek istiyorum. Aslında bu konuyu hangi ucundan tutsam elimde kalıyor. İşin içine hem fakatlar, amalar, lakinler giriyor. Yine de dünden beri düşünüp duruyorum ve yazamadan edemeyeceğim.
Öncelikle, hiç Duygu Asena okudunuz mu? Okumadıysanız tavsiye ediyorum. Bloga bir kitabını yorumlamıştım hatta. Bir bakarsanız, bulabilirsiniz.
8 Nisan 2020 Çarşamba
Karantina Günlükleri #3

Geçen gün nette, bu salgın hastalık sürecinde duygu iniş çıkışlarının, kaygılanmaların, bazı günler hiçbir şey yapmak istememenin normal olduğunu okudum. Meğer bu kötü duygularla, şu sıralar bir tek ben savaşmıyormuşum, psikolog bir ablamız yazmış. Nitekim ben bunları sadece salgın sürecinde yaşamıyorum, son bir iki yıldır karakterim inişli çıkışlı biri olmam yönünde evrildi. Bir gün çok iyi, ikinci gün tam bir cadı, üçüncü gün de uyumaktan başka hiçbir şey yapmayan biri olabiliyorum. Yani aslında bu duygu halleriyle nasıl savaşmam gerektiğini de biliyorum. Etrafımdaki kimseyi bulaştırmadan kendi içimde sorunlarımı halletme konusunda antrenmanlıyım.
Sonuçta herkesin kocaman bir buz dağı var. Hani şu batmaz denilen Titanik'i bile batıran türden. Biz sadece suyun üstündeki, görmemize izin verilen kısmına bakabiliyoruz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)