31 Mayıs 2018 Perşembe

Çağrı Mektubu


    21.02.2018
  Merhaba. Sana bir mektup yazmak istedim bu gece. İçimde bir şey beni, eğer bu satırları yazarsam gerçek olacağına inandırdı. Ya da şu an inandırmaya çalışıyor. İçime küçük küçük umut tohumları ekiyor ki ileride o tohumlar büyük bir ağaca dönüştükten sonra solarak beni kahretsin.
  Bu paragraftan itibaren daha fazla karamsar sözcük yazarak bu satırları heba etmeyeceğim. Şu an  keşke… Keşke orada olmayan birine yazıyor olmasam. Canım şu yazdıklarımı bir şekilde sana ulaştırmak istiyor. Bir şekilde bunu okuyup anlaman için can atıyorum. Çünkü iki gözüm, güzel şeyler yazacağım. Gelecek gibi aydınlık şeyler yazacağım. Öyle bir yazacağım ki çocuğunu kaybeden annenin göz yaşları duracak. Öyle bir yazacağım ki Maria Puder ölmemiş olacak. Öyle yazacağım ki hiçbir insan yuvasından bir daha kovulmayacak, ileride robotlar dünyayı ele geçirmeyecek, solan güller tekrar açacak, Mars’ta hayat bulunacak…
 
Biraz abarttım. Kabul ediyorum. Ama ilgini çektim değil mi? Öyleyse devam edelim, haydi.

24 Mayıs 2018 Perşembe

Çaput Bağlama Yazısı #6


 
Bu başlıkla yazdığım altıncı yazı olduğuna inanamıyorum. Sanki daha çok yazmışım gibi. İlk yazının tarihi 12 Nisan 2016 olduğundan dolayı çok geliyor sanırım. Zira her ay isteklerimi yazsam şu anda yaklaşık 25 tane Çaput Bağlama Yazısı bulunması gerekirdi blogta.
  Gereksiz bilgiler ve matematik bölümünü geçelim şimdi. Nasılsınız? Bu soruyu cevap vermeyeceğinizi bile bile sormak biraz garip geliyor. Sonuçta mesaj yazmıyorum, tek yönlü bir haberleşme yapıyorum. Yine de sormak hoşuma gitti. Belki okuyanlardan birinin bu soruya ihtiyacı vardır ama soranı yoktur. Ben duyamam ama siz nasıl olduğunuzu söyleyin yine de.
 Asıl konumuza mı gelsek bilemedim. Dürüst olmak gerekirse bu ay için öyle çok dileğim yok. İstediğim her şey gerçekleştiğinden değil, yazdıklarımın genelde olmadığını bildiğimden. Birazcık yazmaya çekiniyorum açıkçası. (Bkz. Son Ç.B.Y. İstediğim şeylerin çoğu olmamış:(. Yine de okumak isterseniz buraya tık tık.)

18 Mayıs 2018 Cuma

Yaz Geldi Ya, Ondan...

  Açık açık, gönderme yapmadan duygularımı yazmayalı uzun zaman olmuş. Hayatımda olan çoğu şeyi sanki olmuyormuş gibi inkar ettiğimden sanırım. Bu yazıyı paylaşacak mıyım, paylaşmalı mıyım, bunlardan kime ne, neden yazıyorum, kim okusun istiyorum, kimin tepkisini merak ediyorum, gözüm kimin mesajını, kulaklarım kimin iki çift yüzeysel sözcüklerini arıyor, neden bu çaba, olmayacak bir şey için çok değil mi, olmayacağından adım kadar emin olduğum halde neden kendimi yormaya devam ediyorum, kafayı mı yedim acaba? Yediysem benim iş iyice yaş. Zaten parlak zekalı biri de değildim. Tüh.

 Yaz geldi ya, ondan. Geçenlerde havada beyaz beyaz bir şeyler uçuşuyordu. Bir arkadaşıma sordum bunlar ne diye, pamuk dedi. Keşke pamuk olsalar. Bu sene kar da yağmadı doğru düzgün, ne sevinirdim pamuk yağsaydı. Lakin polenler uçuşuyor. Ben de sanki bir mucize gerçekleşiyormuş gibi uçuşan polenleri izlemeyi çooook seviyorum. Lanet olsun içimdeki pamuk sevgisine!

  Öyleyse ödüllü soru: Bir kilo pamuk mu ağır yoksa insanın hayatının koca bir boşluk olması mı?
Ciddi ciddi cevaplarınızı bekliyorum.

5 Mayıs 2018 Cumartesi

Hıdırellez



  Bir cumartesi günü, tek kişilik yatağıma kurulmuş, “v” harfini zor basan bilgisayarım dizlerimin üzerinde,  aşırı güzel bir şarkı dinlerken yazıyorum bu satırları. Evde, alt komşumuzda ve daha tam olarak nerede olduğunu çözemediğim bir yerde tadilat var. Sabahtan beri hangi alet olduğunu bilmiyorum ama bir ses ki sormayın. Hayatım boyunca bir evdeki misafirlerin gürültüsünü bir de tadilat sesini sevemedim. O yüzden açıyorum müziğin sesini. Garip bir gürültü alıp başını gidiyor…
  Yemeği de dışarıdan söyledik. Üzerine bir poşet erik de yedim. Artık yazmaya hazır hissediyorum kendimi. Gerçi güzel bir öğle uykusu çeksem daha iyi olurdu lakin… Belki yazıyı yarıda kesip uyurum. 

Neyse.