"Hiç düşündünüz mü? Ölen bir insanı gerçekten bir kez daha görebilir misiniz? Ölen bir okula gidebilir misiniz?Ölen bir evde uyuyabilir misiniz? O yıllar öldü. O yılları bize öldürecek biçimde yaşattılar."
Okurken içinde kendimizi bulduğumuz satırlar keşke sonsuza kadar uzasa gitse. Ne güzel yazmış Tezer Özlü... Ne güzel anlamdırmış bu satırların basılmasından tam 19 yıl sonra doğacak bir kızın aklındaki düşünceleri, hem de daha o kız bile daha anlamdıramazken...
Ne bir sevgili, ne bir arkadaş ne de bir yandaş... İnsanın tek ihtiyacı "anlaşılmak". Birinin gözlerinin içine bakmak, on metre, yirmi metre, belki de bir kilometre uzaktan o kişinin bakışlarındaki anlamı kavrayabilmek, işte benim kendi hayatımdan beklentim bu.
Yazmaya başlamamdaki en temel sebep de buydu zaten. Dilimden dökülen sözcüklerim hep eksik kaldı benim. Gözlerimden okuyanı da pek çıkmadı. "Yazayım en iyisi." dedim. Günlük tuttum, hikaye yazdım, mektup karaladım. Anlatmak için çırpındım. Anlayanlar oldu, anlamayanlar da...
Bu yazıda da konu ben olmasın. Konu unutulanlar ve bir de ölenler olsun. Ölen okullar, ölen sözcükler ve ölen yıllardan bahsedelim. Siz de sıkılmadan okuyun. Yazdıklarımda, sizin sustuklarını arayın hatta. Belki bulursunuz.
Keskin kararlar alan insanlar öldürebilir geçmişlerini. Sam Smith'in şarkısından alıntı gibi olacak ama "Elveda." demekte iyi olanlar üzerinden gelebilir bu ölümlerin. Peki siz "elveda" demekte ne kadar iyisiniz?
Bir arkadaşım var. Şu an bu yazdıklarımı okuyor mu, ya da okursa kızar mı bilmiyorum ama ben yazacağım. Ondan bahsedeceğim size.
Biriyle vedalaşırken hiç bu kadar bocalayan bir insan görmedim. Hep gitmekle gitmemek arasında. Hem el sallıyor enkazın arkasından, hem de çetrefilli yollardan yıkılmış uzun bir binaya tırmanmaya çalışıyor. Kendini harap ediyor.
Ama iki yol da kötü değil mi? Bize o yılları öldürecek şekilde yaşatanlar, o yılları öldürterek ellerimize kan bulaştıranlar, sırtımızı dönüp terk etmekten en korktuğumuz kişiler olmadı mı?
Şimdi soruyorum size? Kangren olan uzvu kesmek mi, bizi öldüreceğini bile bile o hastalığa katlanmak mı? Hangisi cesur insanın işi?
Bence, kangren derecesinde kötüleşen ilişkilerin, bu noktaya gelmesinde iki etken var.
Ölen sözcükler ve ölen insanlar.
Karşımızdaki insan öldüyse, mecazi anlamda, bitmiştir demektir. Bunun nedeni arkadaş kazığı, soğukluk gibi herkesin en az bir kere başına gelen sebepler olur genelde. Yine de kalp kırılır, yen içinde kalır. Ses çıkmaz ama eski günler özlenir, vedalaşmak zor hal alır. Veda faslı geçtikten sonra da can yanmaya devam eder.
Peki ya ölen sözcükler? İletişimsizlik? Susulan çığlıklar?
Her yol dikenli... Ama ben her zaman olduğu gibi yeni başlangıçlara öylesine fazla inanıyorum ki, o dikenlerden dolayı ellerim kan revan içinde kalsa bile yine deneyeceğim, yine deneyeceğim, yine deneyeceğim!
O yıllar öldü. O yılları bize öldürecek biçimde yaşattılar. Ama geleceği asla çalamazlar.
Yazının içinde de bahsettiğim güzel bir şarkıyla bu yazının vedasını da yapayım bari.
Sam Smith - Too Good At Goodbyes:
Elveda dediklerimizin mezarlarından çıkmamaları dileğiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder