
Bu yazın başlarında izleme fırsatı yakaladığım filmin, baş rollerinde Hugh Jackman ve Jake Gyllenhaal oynuyor.
Filmin konusuna gelirsek; Şükran Günü için bir araya gelen iki ailenin kızları aynı gün ortadan kayboluyor. Kızların ağabeyi iki küçük hanfendinin aynı günün başlarında eski püskü bir karavanın arkasında oynadığını söyleyince, karavanın sahibi kelimenin tam anlamıyla gerizekalı olan Alex bir numaralı şüpheli haline geliyor. Ama polis delil yetersizliğinden Alex'i serbest bırakınca, küçük kızlardan birinin babası olan Keller Dover'ın (Hugh Jackman) merhameti ve kızı arasında verdiği kararsızlık savaşı başlamış oluyor.
Filmin aksiyonu düşük ama gerilimi yüksek dozda. Arada sırada durdurup bir nefes alma ihtiyacı hissediyorsunuz. Tempo biraz yavaş ilerlese de oyunculuğun mükemmelliği ve konusu geri yaşadığınız merak, filmi yarıda bırakmanıza imkan vermiyor. Hugh Jackman ve polis Loki'yi oynayan Jake Gyllenhaal'ın oyunculukları yanı sıra beni en çok etkileyen performans yarım akıllı Alex'i oynayan Paul Dano'nunki oldu.

Filmin yarısından fazlası Dedektif Loki'nin ardından izliyoruz. Açıkçası karakter olarak en sevdiğim de Loki oldu film boyunca. Olayı biraz sonradan çaktı ama olsun. Yine de hiç yılmadan ipuçlarını takip ediyor Loki. Çizgisinden ayrılmadan, çirkinleşmeden...

İki buçuk saatlik gerilim filmi olan Prisoners yani Türkçe adıyla Tutsak, izleyiciyi etkileyebilecek türden bir film. Öyle ki yavaş yavaş ilerlemesine rağmen neredeyse her sahnede "Oha şimdi ne halt yiyecek bunlar?" dedirtiyor. Bu tür filmlere bayılan biri olarak daha filmin çıktığı ilk günden beri izlemek istiyordum ama baya bir gecikmeli izledim, yazısını da iki ay sonra yazıyorum. Siz eğer izlemediyseniz, iki buçuk saatlik de bir vaktiniz varsa hemen oturun izleyin derim. Bu filmi beğenmemiş olan insanın sinema tadı yoktur, net zevksizdir diye de kesin konuşayım...
Fragman:
Tüm gerilim filmlerin aynı tadı vermesi dileğiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder