22 Ağustos 2022 Pazartesi

İstanbullu Amazonlar 1809

 Herkese selam!
 Bugün sizinle, dergi yazılarını severek okuduğum bir yazar olan Şebnem İşigüzel ile nasıl tanıştığımı
konuşacağız. Elbette kanlı canlı değil, gönülleri, zihinleri, insanları, çağları, umutları, hikayeleri birbirine bağlayan edebiyat kanalı ile oldu bu tanışıklık. Yüzümde bir tebessümle okuduğum ve yazıları dışında hikayesine ilk kez ortak olduğum Şebnem İşigüzel romanı "İstanbullu Amazonlar 1809" u yorumlayacağım. 
  Aslında bu romanı yaklaşık 4 ay önce okudum.  Sahip olduğu farklı konusu, içindeki insana neşe veren nükteleri, tarih romanı esintisi ve karakter derinlikleri ile 4 yıl sonra dahi unutamayacağım tatlı bir kitap. E ben böyle sevmişken, sizlere neden önermeyeyim, öyle değil mi?

 “Müneccimbaşı her bebekte haremin kapısında beklerdi. Eğer bebek erkek ise hemen yıldız haritasına bakılır, kehanette bulunulurdu. Bebeğin kız olduğu öğrenildiğinde bunu yapmak gereksiz görülürdü. Zira kızların tahta çıkma olasılığı yoktu. Ancak o gece müneccimbaşı yıldızlarına bakılacak kadar başka bir kadın sultanın dünyaya geldiğini biliyordu.”  

21 Haziran 2022 Salı

Zaman Kaygısı


   Herkesin zamanı vardır. 

  Birçok kez o harika, süper faydalı kişisel gelişim kitaplarında veyahut "latte" tarzı içerik üreten İnstagram profillerinde (bu ikisi bence aynı samimiyetsizlikte fakat o ayrı bir konu) karşımıza çıkan, öğütvari bir cümleç Kısacası "kimseye özenme" "elalemin malında gözün kalmasın" anlamı taşıdığı bile söylenebilir hafif zorlarsak... 

  Ben de bu cümleyi düşünüyorum işte son zamanlarda.

  Hayatta yapmak istediklerimizi, planlarımızı elbette başkaların akıştaki hızına bağlı olarak ayarlamak olanaksız. Hatta yarış yapmaktan başka bir şey değil.
  Kimisine göre bu "Bak bilmem kaç yaşında 2 çocuk annesi sen daha evlenemedin.", kimisine göre "yaşıtların 105 ülke gezdi sen yerinde sayıyorsun."
  İnsan önünde yapacak çok şeyi varken ya da aslında onca şeyi yapabilmek için zamana ihtiyacı olduğu sıralarda çok düşünüyor bunları... Diğerlerinin, özellikle yaşıtlarının yürümekte olduğu yollarla şu an bulunduğu noktayı ister istemez, adeta bir refleks gibi, karşılaştırmaya başlıyor.

25 Mayıs 2022 Çarşamba

Mutluluk Bütünlüğü

 

Her şeyden önce, şöyle bir durum var ki; aynı anda hem üç bölümün öğrencisi olup hem de staj yaparken, bir de tabii insan dediğiniz sosyal bir varlık olduğundan özel hayata da zaman ayırmakla mükellef, blog yazmaya pek vakit ayıramıyorum artık. Sabah koştur koştur ofise yetis, akşam koştur koştur derse yetis, proje teslimi için ölçü al, çizim yap… benim işim de iş doğrusu.
  Artık yazacak bir şey de bulamıyorum açıkçası. Bir yazar olarak köreldim mi (asla yazar olma gibi bir iddiam yok, lafın gelişi) yoksa hayatımda her şeyin tıkırında olması mı beni ilhamsız bırakıyor, anlaması güç. Tezer Özlü yazının melankoliden doğduğunu söylüyor ya, ben yazacak bir şeyler bulamamı şuna bağlıyorum: Mutluluk.

  Mutluluk çok güzel şey. “Seninki de laf mı? Tabii güzel şey” diyeceksiniz farkındayım lakin mutluluğu anlayarak, her dakika bunun bilincinde olarak, sevgi ve hoşgörü ile hayatı deneyimlemek, salt bir şekilde anlık hazlardan daha büyük bir tecrübe.
  Hani diyor ya Orhan Pamuk o çooook meşhur kitabında "Hayatımın en mutlu ânıymış, bilmiyordum." Kitabın ilerleyen sayfalarında da şu şekilde açıklıyor durumu, “ Aslında kimse, onu yaşarken hayatının en mutlu anını yaşadığını bilmez. Bazı insanlar kimi coşkulu anlarında hayatlarının o altın anını ‘şimdi’ yaşadıklarını içtenlikle (ve sık sık) düşünebilir ya da söyleyebilirler belki, ama gene de ruhlarının bir yanıyla bu andan da güzelini, daha da mutlu olanını ileride yaşayacaklarına inanırlar. Çünkü özellikle gençliğinde hiç kimse bundan daha kötü olacağını düşünerek hayatını sürdüremeyeceği gibi, insan eğer hayatının en mutlu anını yaşadığını hayal edebilecek kadar mutluysa, geleceğin de güzel olacağını düşünecek kadar iyimser olur.”
  Kitabı okuduğum vakitlerde, bu satırlara körü körüne hak verirdim.

  Tahmin edersiniz ki artık pek öyle düşündüğüm söylenemez.