
Sanki önceden içimde başka bir varlık yaşardı. Ayaklarını bastığı toprağın dokusunu hissederek adımlardı bu yolu. Benimle konuşur, öğütler verirdi. Sustu. Sanıyorum dün gece gün olurken saat beş civarı, pencerenin önüne sandalye çekmiş boş sokağı izlerken o varlık terk etti beni. İnsanları kırmaktan korkmama sebep olan şey beni dımdızlak ortada bıraktı.
Savurganım. Sevgimi de ilgisizliğimi de anlık niyetlere savuruyorum. Kısa vadeleri sevinçler arıyor yalnız kalmış ben. Aradığını buluyor da. Ne yazık ki.
Neden böyle? Ben bu farkındalığa niçin sadece bir günde ulaştım? Yaptığım önemsiz şeyler bile, varlığımı kaybettiğim için olacak ki, ağır geliyor; hayali dostumla paylaşamıyorum. Korkuyorum, korkmuyorum da. Ortalarda bir yerlerde, savururken savruluyorum sanki. Canı çekildi benliğimin, canımsızlıkla.
Kayboldum galiba. Bulunmayı bekliyorum. "Yapıştırsam da parçalarını hayatımın/ Su sızdırıyordu çatlaklarından." Kırılmışlığım daha yeni olduğundan mı bilmem, su sızıyor çatlaklarımdan. Korkuyorum kendimden. Bu halimi tanıyorum, kaybolmuşluğumu, savurganlığımı, bitikliğimi biliyorum. Kendi kendime, bir benliğimde, açtığım bir savaş bu. Hiç sağ çıkamadım bundan. Hep öldüm vicdan azabından.