Dert sahibi değil misiniz? Gayet mutlu bir hayatınız mı var? Her şey yolunda mı gidiyor? Bu akışı değiştirmek ister misiniz? Roma'yı izleyin:) Zira film o sakin akışıyla, işlediği konuların da yardımıyla sizi kanser ediyor. Sonunda da salya sümük "Neden ALLAH'IM NEDEEEN?" diye haykırıyorsunuz.
Film boyunca hep bir şeyleri tahmin etmeye çalıştım. "Aman bence Cleo'nun başına bu gelicek." "Yok şimdi bu salak çocuk boğulacak." "Tüh bak kadının kadehi kırıldı kesin uğursuzluk olacak." Arkadaşlar, sizin bu tüm kötü tahminleriniz filmde çıkıyor. Dram filmlerinin korku filmi olmuş bu. Ekrana bakıp "Bak Cleooo, şu iğrenç şerefsize güvenmeee, bu seni bırakıp gideceeeek." diyorsunuz aynı korku filmlerindeki baş rolün o karanlık odaya gitmesini engellemek istediğiniz gibi.
Temelde kadınların kendi ayaklarının üzerine durmak zorunda olduğunu aşılamaya çalışmışlar. 70lerin ortasındaki, orta sınıf, dört çocuklu bir ailenin yaşamı anlatılıyor. Benim daha çok çıkardığım sonuç bu erkeklerin topunun sorunlu birer gerizekalı olduğuydu ama... Tüm sevdiğim erkeklerden özür diliyorum ama öylesiniz yani...
13 Şubat 2019 Çarşamba
Oscars 2019 #4: Green Book

Filme gelelim. Bu sene izlediğim en kaliteli filmlerden biri. Hiç sıkmayan, baymayan, her anını dikkatle izleyeceğiniz mükemmel bir yolculuk filmi. Siyahi bir piyanist, turneye çıkıyor. İtalyan bir adam da ona şoförlük yapıyor. Konuyu en basite indirgeyerek böyle anlatabilirim size.
Verilmek istenen mesajlar etkiledi beni. Bir de gerçek hikayeymiş! Bak gözlerim dolu dolu oldu yine. Ön yargılarınızdan kurtulun arkadaşlar ya. Kimseyi ilk gördüğünüz anda aldığınız izlenime göre yargılamayın. Hatta fikirlerinizin değişmesine izin verin. Yıllar sonra bile bazı insanlar sizi şaşırtabiliyor.
12 Şubat 2019 Salı
Oscars 2019 #3: Black Panther
Oscars serisinde yazmak için en hevesli olduğum film kuşkusuz Black Panther. En iyi film dahil 6 dalda adaylığı var. En iyi film adaylığı alan ilk süper kahraman filmiymiş hatta. Şimdi buradan Marvel fanlarını üzmek gibi olmasın lakin zamanında bu ödüle aday olarak The Dark Knight'ı bile koymamışlardı. "Bu filmi daha iyi yapan şey ne?" diye durup durup düşünüyorum. The Dark Knight'ın oyunculukları, yönetmeni (Christopher Nolan'ın daha bir tane bile kötü filmini izlemedim), kostümleri, hikayesi... Her şeyiyle daha iyiydi.
Zamanında bu Academy Ödüllerini "Oscars are so white." diye bir slogan eşliğinde ırkçılıkla suçlarlardı. Şimdi de tam tersi iyi de olsa kötü de olsa ödülü siyah adamın kafasına fırlatmak geleneği geliştirildi. Kendilerini mi affettirmeye çalışıyorlar, napıyorlarsa artık... Beni, Black Panther'in de bu kadar adaylık kazanmasına tek açıklama bunu getirebiliyorum şimdilik.
Şimdi düşüneceksiniz ki; bu kız Black Panther'i beğenmedi. Ne münasebet çok beğendim. Ortalama bir süper kahraman filmi işte. Krallıkta hak iddia eden iki güçlü karakter, kötü biri tarafından ele geçirilmemesi gereken güçlü bir madde falan filan... Aşırı olağan, sıradan, ortalama bir kurgu. İnsanların bunun neresine bu kadar kudurdu anlayamadım, kusura bakmayın.
Zamanında bu Academy Ödüllerini "Oscars are so white." diye bir slogan eşliğinde ırkçılıkla suçlarlardı. Şimdi de tam tersi iyi de olsa kötü de olsa ödülü siyah adamın kafasına fırlatmak geleneği geliştirildi. Kendilerini mi affettirmeye çalışıyorlar, napıyorlarsa artık... Beni, Black Panther'in de bu kadar adaylık kazanmasına tek açıklama bunu getirebiliyorum şimdilik.
Şimdi düşüneceksiniz ki; bu kız Black Panther'i beğenmedi. Ne münasebet çok beğendim. Ortalama bir süper kahraman filmi işte. Krallıkta hak iddia eden iki güçlü karakter, kötü biri tarafından ele geçirilmemesi gereken güçlü bir madde falan filan... Aşırı olağan, sıradan, ortalama bir kurgu. İnsanların bunun neresine bu kadar kudurdu anlayamadım, kusura bakmayın.
7 Şubat 2019 Perşembe
Saçmalamaşk
Az önce internette bir şey okudum. Aslında İskender Pala'nın kitabında geçen kısa bir bölümmüş. Çok hoşuma gitti. "Aşk" kelimesinin sözlük anlamı "sarmaşık" demekmiş. Bir kere tohumunu attınız mı, parsel parsel etrafı saran, ağ gibi yayılan bir bitki... Sarıldığı yeri işgal etmeyi seven, sarıldığı ağacı kurutup yok eden bir bitki... Çok manidar, çok hoş.
Kendimi bildim bileli, daha çok ergenlikte rastlaştığım bir soru var. Konuları içselleştirmeyi seven, duygusal olaylara kendini fazla kaptıran insanların genelde etrafına yönelterek bir çıkarımda bulunmayı sevdikleri bir soru bu. Aşka inanıyor musun?
Bir şeye inanabilmek için, o şeyin ne olduğunu kavrayabilmek lazım.
Bu cümleden yola çıkarak bir soru daha soruyoruz öyleyse. Aşk nedir? Sözlük anlamı şu: Bir kimseye ya da bir şeye karşı duyulan aşırı sevgi ve bağlılık duygusu.
Katılmıyorum. Çünkü sevgi ve aşkın farklı iki duygu olduğunu düşünüyorum.
Kendimi bildim bileli, daha çok ergenlikte rastlaştığım bir soru var. Konuları içselleştirmeyi seven, duygusal olaylara kendini fazla kaptıran insanların genelde etrafına yönelterek bir çıkarımda bulunmayı sevdikleri bir soru bu. Aşka inanıyor musun?
Bir şeye inanabilmek için, o şeyin ne olduğunu kavrayabilmek lazım.
Bu cümleden yola çıkarak bir soru daha soruyoruz öyleyse. Aşk nedir? Sözlük anlamı şu: Bir kimseye ya da bir şeye karşı duyulan aşırı sevgi ve bağlılık duygusu.
Katılmıyorum. Çünkü sevgi ve aşkın farklı iki duygu olduğunu düşünüyorum.
1 Şubat 2019 Cuma
Oscars 2019 #2: A Star Is Born
Yine herkesten farklı birkaç düşüncem var bu film için: Beğenmedim... Özür diliyorum. Benim için, sonunda ağlatan klasik bir aşk hikayesinden başka bir şey değildi.
Bunu yazının başında direkt olarak belirterek üzerimdeki büyük yükün kalkmasını sağladığıma göre ayrıntılara geçelim.
Öncelikle konu:
Ally (Lady Gaga) kendi halinde yetenekli bir kız. Akşamları sahneye çıkıyor, garsonluk yapıyor. Jack de baya ünlü alkolik bir şarkıcı. Bir gece Ally'nin sahne aldığı kenar mahalle barında tanışıyorlar. İlk görüşte aşk mı dersiniz, birbirlerinden alınan elektrik mi... olay patlayıp gidiyor. Adam sadece bir gün tanıdığı kızı özel jetine alıp kendi konserine götürüyor, artı sahnesne çıkartıp şarkı söylüyor falan filan.
Sizin, bizim böyle şeylere karşı ölen umudumuzu yeniden diriltmeye ne hakkınız var yahu? Gerçek hayatta böyle bir şey olması mümkün mü, elinizi vicdanınıza koyun da cevap verin sevgili senaristler???!!?!?!?
Onun dışında, Bradley Cooper'ın gözüme çirkin geldiği tek film olabilir. Adam çok yaşlanmış ya! Öte yandan da karaktere uymuş. Tam alkolik tipli. Saç sakal karışmış, kırmızı bir surat, kan çanağı gözler... Lady Gaga'ya ise söyleyecek tek sözüm yok. Yiğidi öldür hakkını yeme, Ally karakterini onun için yazmışlar. Kadının üzerine mükemmel oturmuş.
Bunu yazının başında direkt olarak belirterek üzerimdeki büyük yükün kalkmasını sağladığıma göre ayrıntılara geçelim.
Öncelikle konu:
Ally (Lady Gaga) kendi halinde yetenekli bir kız. Akşamları sahneye çıkıyor, garsonluk yapıyor. Jack de baya ünlü alkolik bir şarkıcı. Bir gece Ally'nin sahne aldığı kenar mahalle barında tanışıyorlar. İlk görüşte aşk mı dersiniz, birbirlerinden alınan elektrik mi... olay patlayıp gidiyor. Adam sadece bir gün tanıdığı kızı özel jetine alıp kendi konserine götürüyor, artı sahnesne çıkartıp şarkı söylüyor falan filan.
Sizin, bizim böyle şeylere karşı ölen umudumuzu yeniden diriltmeye ne hakkınız var yahu? Gerçek hayatta böyle bir şey olması mümkün mü, elinizi vicdanınıza koyun da cevap verin sevgili senaristler???!!?!?!?
Onun dışında, Bradley Cooper'ın gözüme çirkin geldiği tek film olabilir. Adam çok yaşlanmış ya! Öte yandan da karaktere uymuş. Tam alkolik tipli. Saç sakal karışmış, kırmızı bir surat, kan çanağı gözler... Lady Gaga'ya ise söyleyecek tek sözüm yok. Yiğidi öldür hakkını yeme, Ally karakterini onun için yazmışlar. Kadının üzerine mükemmel oturmuş.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)