Bir yolculuğa çıkmışım. Çifter çifter dizilmiş koltukların
birinde, cam kenarında oturmuşum; gözlerim dışarıda, hiçliğin arkasındaki
olguları anlamaya çalışıyor. Bembeyaz bir örtü var. Nur desem değil, kar desem
hiç değil. Sanki bindiğim bu taşıt havalanmış, bulutların arasına girmiş ve
katiyen oradan çıkmayı becerememiş.
Etraf sessiz ama iç
sesim çok geveze. Sus diyorum, susmuyor. Bir de terbiyesiz, o kadar çok küfür
ediyor ki… Bu yolculukta yanıma oturan kadına sinirlendi az önce. Kadının
insanları manipüle etmeyi seven, yükseklerde hissedebilmek için etrafındakinlerin
sırtına basmayı yeğleyen biri olduğunu fısıldadı kulağıma. Şimdi de ona
sövüyor. Ama kadın şöyle bir omzunun üzerinden baksa, hemen affediverecek;
biliyorum. İki yüzlü iç sesim benim!