26 Aralık 2017 Salı

Gökyüzü Treni

Bir yolculuğa çıkmışım. Çifter çifter dizilmiş koltukların birinde, cam kenarında oturmuşum; gözlerim dışarıda, hiçliğin arkasındaki olguları anlamaya çalışıyor. Bembeyaz bir örtü var. Nur desem değil, kar desem hiç değil. Sanki bindiğim bu taşıt havalanmış, bulutların arasına girmiş ve katiyen oradan çıkmayı becerememiş.
  Etraf sessiz ama iç sesim çok geveze. Sus diyorum, susmuyor. Bir de terbiyesiz, o kadar çok küfür ediyor ki… Bu yolculukta yanıma oturan kadına sinirlendi az önce. Kadının insanları manipüle etmeyi seven, yükseklerde hissedebilmek için etrafındakinlerin sırtına basmayı yeğleyen biri olduğunu fısıldadı kulağıma. Şimdi de ona sövüyor. Ama kadın şöyle bir omzunun üzerinden baksa, hemen affediverecek; biliyorum. İki yüzlü iç sesim benim!

17 Aralık 2017 Pazar

The Ottoman Lieutenant


Ben geldiiiiiim! Uzun bir zamandır hep kendi düşüncelerimi yazmışım,bu sebepten, kendimi bir şey sanarak aniden film eleştirmenine dönüştüğüm yazılarım özlenmiş. Bu hafta da sırf buraya adam akıllı bir film yazabileyim diye tam dört adet film izledim. Aralarından, uzun zamandır izlemek için vakit kolladığım, ilk Türk - Amerika ortak yapımı olan "The Ottoman Lieutenant" isimli filmi seçtim.

   İlk önce kötü yönünden başlayayım da sonra filmi ölümüne övdüğüm kısma geçince kötü şeyleri unutun.

  Film özünde basit bir aşk hikayesi. Gayet öngörülebilir, hiç merak uyandırmayan bir senaryosu var. Lillie (Hera Hilmer), eşitlikten yana olan genç bir hemşiredir ve Van'daki bir Amerikan Hastanesi'ne bağış yapmak istiyordur. Bir salak olarak da Amerika'daki rahat ortamını bırakıp 1914 yılında klasik bir dünyayı değiştireceğim hayaliyle Van'a doğru yola çıkar. Jude (Josh Hernett) da Lillie ile ,Amerika'daki, bu hastane ile ilgili bir konferansta tanışmış olan doktordur.

9 Aralık 2017 Cumartesi

Eski ve Yeni

Aslında şöyle bir bakarsak hayata, eski ve yeni olan ögelerden oluşur yaşantımız. Eski sevgili, eski arkadaş, yeni ev, yeni yıl... Geçmişe "mazi" derler ya hani, eskiye de gitmiş denmeli bence. Elimizden gitmiş insanlar, elimizden kaymış an(ı)lar değil mi eski kalan her şey?

Ah be 2017, sen de artık geçmişe karışıyorsun işte. Gitmiş insanlar, yaşanmış acı ve mutlulukları da sarıp sarmalayıp, üzerine bir de kapıyı çarpıp çıkıyorsun hayatımızdan. Terk eden hoyrat bir sevgili gibi, soğuk ocak ayının kollarına atıyorsun bizi. Ayıp değil mi bu yaptığın?
Değil. Ne çektik senden yahu! Her mevsimin ayrı dert. Bilim desen yerlerde, instagram fenomenleri yazar oldu çıktı, yurt dışına mali durumumuzu batırmadan gitmek gibi bir ihtimal ortada kalmadı, hayallerimiz imkansıza yaklaştı.