29 Kasım 2016 Salı

Hayatta Kalmak İçin Sebepler

    Çok tontişko bir günden herkese selamlar olsun. O kadar mutlu uyandım ki bugün size hayatın ne kadar yaşanmaya değer olduğunu anlatacağım bir yazı yazmaya karar verdim. Yalnız, yanlış anlaşılmasın bu yazıyı kendim için değil, bilgisayarlarının ya da telefonlarının başında yılgın ve bıkkın bir şekilde otururken yolu buraya düşmüş yoldaşlarım için yazıyorum. Umarım hayatınızda küçük bir ışık, minik bir ilham olabilirim.
  
 1 Numaralı Sebep: Sevmek ve Sevilmek  

  Sanırım en önemli sebep de bu her sabah yataktan kalkmak için. Sevmek ve sevilmek. Daha güzel  bir eylem var mı hiç dilimizde? Ben bulamıyorum. Bulunması da imkansız bence.
  Aranızda sevilmediğini düşünenleriniz vardır elbet. Ben her zaman sevdiğin kadar sevilirsin olayına inanlardan oldum. 
 Eğer sen, bir insanı sevip de karşılığını alamıyorsan yeterince sevmiyorsundur. Demek istediğim o insanı seviyorsundur belki ama gökte uçan kuşu, sokakta peçete satan çocuğu, yıldızları, hayatı yeterince sevmiyorsundur. 
  Ya da onun seni sevmediğine o kadar eminken, kendi öfken acınla öylesine meşgulken etrafında içinde barınan tüm sevgilere karşılık verebilecek bir insanı görmüyorsundur.
  Tüm acısı ve tatlısıyla güzel olan tek şey sevmek. Sevin çünkü ancak sevdiğiniz kadar sevileceksiniz, emin olabilirsiniz.

19 Kasım 2016 Cumartesi

Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar?

 "Fantastik canavarlar; akdeniz ve karasal iklimin sık görüldüğü, nemi fazla olmayan kesimlerde bulunurlar. Kendileri hayvanımsı yaratıklardır." diye söze başlamak isterdim ama elbette böyle bir yazı yazacak kadar şizofren değilim. En azından etrafımda çok fantastik bir canavarla karşılaşmadım. Fantastik olmayanlarıyla her saniye yüz yüzeyiz, o ayrı...
  Bu kız haftalardır sinemaya gitmek istiyordu ve en sonunda bugün o büyük ekrana kavuştu. Aslında asıl izlemek istediğim film Dan Brown'un kitabından uyarlanmış olan Cehennem'di amma ve lakin kendileri vizyondan kalkmış, ben de adını yazmaya üşendiğim başlıkta yazan filmi izlemeye karar verdim. Düşüncelerimi de size aktaracağım izninizle...

 Hiçbir zaman Harry Potter'a ölen biten bir tip olmadım. Yalnız, aşırı orijinal bir kurguyla yazılmış kitabı, sayesinde adam olan oyuncularını ve profesör Snape'i sevmediğimi veya daha doğrusu taktir etmediğimi söyleyemem. İlk birkaç filmi -Pottercılar nolur beni taşlamasın- çocuk gibi gelse de üç dört defa kardeşim sayesinde de izlemişimdir seriyi. Bu yüzden Fantastik Canavarlar (kısaca yazıp uzatmayacağım ismi) izlemek için iyi bir tercihti benim için.
   İnternette dönen yorumları henüz okumadım ama şahsi fikrimce filmi beğenmeyen kişi sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Özel efektler, o ışınlanma sahneleri, oyuncu kadrosu... Her şey on numara beeş yıldız olmuş. Hayır, memnun kalmadığım bir yer olsun, kötüleyeyim diye düşünüyorum ama yok. Muazzam bir film, gerçekten.

 Konusuna gelirsek; Newt Scamander isimli büyücü "Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar?" isimli kitabını çıkartmadan önce bir nedenden ötürü New York şehrine, elinde canavarlarla dolu bir çantayla gelir. O çanta, sokakta fırıncı olma adayı olan bir "büyüdışı'nın çantası" ile karışınca Bay Scamander kendini uçsuz bucaksız bir macera içinde bulur.

  Filmin özel efektleri beni şaşırttı şaşırmasına da her şeyden öte yazarın hayal gücüne hayran kaldım. JK Rowling kendini Harry Potter serisinde zaten kanıtlamıştı fakat bu seferde yazdığı canavarların kanlı canlı garip gurup şekillerde beyaz perdeye aktarılması bana tam bir beyin patlaması yaşattı. Yani, muhtemelen filmin özel efekt ekibi canlı yapmıştır o yaratıkları ama yılanımsı kertenkeleler, maymunumsu böcekler görünce  "Millet neler hayal ediyor ağabey yaa." oldum.
  Yine de Colin Farrell'ın, Johnny Depp'e dönüştüğü sahne hepsinden daha fantastik göründü gözüme. Hatta o kadar fantastikti ki gözlerim yuvarlaklığını kaybedip kalp şeklini aldı da diyebilirim.

 Colin Farrell ayrı efsaneydi. Adamda karizma, kuulluk, efendime söyleyeyim bir duruş var. Colin Farrell'ı ilk sahnesinde gördüğüm an benim için film on tam puanı hakketti.
 Hazır oyuncularla ilgili yazmaya başlamışken Eddie Redmayne'a da hayran kaldığımı atlayamayacağım. Özellikle hipopotanımsı garip yaratığı yakalamaya çalıştığı sahnede gösterdiği oyunculuk alkışlanacak cinstendi. Bizdekiler de anca mankenlikten dönme çakma oyuncular...

  Oyuncuların yanı sıra, karakterlerden en sevdiğim de Jacob oldu. Jacob şu çantasını Newt'unkiyle karıştıran insanımız. Filmin çoğu yerinde gülümsetti beni, sağ olsun.

  Bu arada film Hogwards'dan ya da daha geniş bir ifadeyle anlatmak gerekirse alışkın olduğumuz büyü atmosferinden uzakta geçiyor. Ayrıca zaman olarak da Harry Potter'dan eskisi anlatılmış. Buna rağmen Dumbledor ve Hogwards gibi kelimelerin replikler arasına sıkıştırılması,  izleyicilerine kurgunun Harry Potter aleminden o kadar da uzak olmadığını anlatmayı amaçlamış.

Büyü karşıtı insanlar, küçük çocukları ele geçiren yaratıklar, barmen cüceler, tatlişko canavarlar... Eğer mükemmel bir haftasonu geçirmek istiyorsanız adresinin Fantastik Canavarlar'ın oynadığı bir sinema salonu olmalı, benden söylemesi!



Etrafımızdaki gözü dönmüş canavarlardan arınmak dileğiyle...



5 Kasım 2016 Cumartesi

Müzik Kutusu #2: Halsey

Herkese merhabaalar, merhabaalar... Benden Westworld yazısı beklerken böyle başka bir yazı
dizisinin başlığıyla döndüğümden dolayı affınıza sığınıyorum. İnternetin aşırı sinir bozucu olması nedenine ek olarak bir de derslerden kafamı kaldıramayınca son üç bölümü hala izleyemedim ne yazık ki... İzleyemediğim, hasret kaldığım o tontiş bölümleri de dolayısıyla size yazamıyorum. Ama yazacağım. Hepsini bir izleyip, hepsini bir yazıya toplayacağım. Söz!
Gelelim bugünkü başlığa. Daha önce ilkini yazdığım "Müzik Kutusu" adlı yazı serisinde size kafayı taktığım şarkıcılarla ilgili ufaktan öneriler yapacaktım, zaten bunu biliyorsunuz. Bugün sıra güzelliğinin hastası olduğum, izlerken ve dinlerken fesatlandığım Halsey'i yazacağım. Ama önceki yazıyı hala okumayanlar varsa buraya tıklayarak beş dakikada şıp diye okuyabilirler.