28 Ağustos 2016 Pazar

2016 Yaz Kitaplarım 5: Leopar

Bu yazın son kitabı Leopar'ı bugün saat üç sularında bitirdim. Kendime meydan okumuştum, bir haftada yedi yüz on dört sayfa okuyacağım diye, okudum. Mutlu muyum? Evet!

Mutluluğumun kaynağı sadece kapkalın bir kitabı bitirmiş olmam değil, kitaptan büyük zevk almam. Ayrıca Harry Hole, yani baş karakterimizle tanışmış olmam.
Benim gibi kitap sever insanların kitap karakterlerine aşık olması zaten yeni bir durum değil. Benim de başıma ilk kez gelmiyor elbette. Ama Harry Hole tüm umursamazlığı, cesurluğu ve kötü alışkanlıklarıyla ilk önce kanıma, oradan da kalbime işledi diyebilirim.
Ahmet Ümit okumuş olanlar komiser Nevzat'ı bilir. He işte, Harry Hole de bizim Nevzat polisin Norveç versiyonu ve bir tık daha diplerde yüzeni...

Kitabın konusu klasik. Ardarda işlenen cinayetler, vakayla uğraşmak istemeyen fazlasıyla yetenekli ama hayattan bezmiş bir polis, polisin yardımcıları... Sadece bu sefer cinayet masasının, katili bulmakla yarıştığı bir kurum, bir ekip daha var. Böylece aralarında köstebekler barındırıyorlar.

23 Ağustos 2016 Salı

O Zaman Dans!

Herkese kocaman merhaba. Dünkü yazının üstüne çok efsanevi bir şey oldu. Yarrabbim ne büyük sevinçler bunlar! Resmen mutluyum en sonunda. Anladım ki; zor zamanlar da geçiyormuş. Üzüntü, sıkıntı filan geride bırakılabiliyormuş. Bunu yapmak için de yapmamız gereken tek bir şey
varmış: Devam etmek.
Devam etme kararımı üç gün sonra verdim. Olan olmuştu ve elimden bir şey gelmezdi. Ben de gözlerimi kapattım, açtığımda ise gördüğüm tek şey geleceğimdi. O noktadan sonra ideallerime odaklanmaya karar verdim. Hayallerime döndürdüm tüm düşüncelerimi. 

Zaten çok geçmeden de başıma çok güzel bir şey geldi. Adeta bir işaret. Doğru yoldasın, böyle git işareti.
Hepimizin başına gelmiştir böyle bir şey elbette. Hani bir şarkı var ya, ben pek sevmem o şarkıyı ama şu sözü tam beni anlatıyor: "Her şey bitti derken, şansım döndü birden." Başıma gelen olay bu. 

"Ne oldu da bu kız böyle sevindi?" diye merak ettiğinizi duyar gibiyim. Hayır efendim, Wattpad kitabıma yayın evinden istek filan gelmedi. Hayır, piyangoyu da tutturamadım maalesef. Belki de çok çok büyük olmayan bir şey oldu. Pinkfreud dün yazdığım yazıyı okudu! İnsanlık için küçük, benim için dev adım, DEV.

Ama bana böylesine güç veren olaylar bununla sınırlı değil. Size kronolojik olarak, bana dünyaları fethedebileceğim kadar güç veren dört muhteşem olayı anlatacağım. Ama baştan uyarayım, öyle abarttığım gibi mucizevi şeyler değil.

22 Ağustos 2016 Pazartesi

2016 Yaz Kitaplarım 4: Sorun Bende Değil Sende

Bu yaz ne kadar az kitap okuduğumu fark ettim ve evde kendi kendime çıldırmalardaydım, bu yüzden birkaç gün gecikmeli yazıyorum Sorun Bende Değil Sende kitabı yorumumu. Affolur umarım.

Beni tanıyan bilir Pinkfreud hayranı olduğumu. Bu hayranlığım elbette yazdığı blogu keşfetmemle başladı. Hatta blog açmama büyük bir ilham oldu da diyebilirim.
Uzun süredir, böyle alaycı şekilde blog tutan birinin romanı acaba nasıldır diye düşünüyordum. Geçenlerde kitabını alma fırsatım oldu. Aldığım gibi de okumaya başladım, gül gül gül öldüm.

Kitap uzun süredir birlikte olduğu sevgilisi tarafından terk edilen Pelin'in yeni bir aşk bulacağına ant içmesi ile başlıyor. Pelin eski sevgilisi Bora'nın, ayrıldıktan bir iki ay sonra bir kadınla da evlendiğini öğreniyor falan filan. Sonra gelsin yakışıklısı, enteli, danteli, sanatçısı, Fransız'ı... Pelin aşkı bulmak için her yolu atlamadan deniyor kitap boyunca.
Benim içimde merak uyandıran tek şey kitap boyunca şu oldu: "Pinkferud gerçekten bunları yaşadı mı?"
Çünkü bilen bilir Pinkfreud'un gerçek ismi Pelin. Kitabın baş karakterinin ismi de Pelin. Ve bazı yerlerde cidden yaşadığını anlatıyormuş gibi geldi bana. Yani izninizle, sevgili pinkfreudçuğum olur da bu yazıyı okursan cidden şu üstteki sorunun cevabını merak ediyorum. Cevabı bir köşeye iliştiriversen baya bir mutlu olurum.

4 Ağustos 2016 Perşembe

Müzik Kutusu #1: Alex & Sierra


Daha önce bizi mutlu eden minik şeylerden bahsetmiştim, değil mi? (Hatırlamıyorsanız aşağı inerek okuyabilirsiniz.) Biraz daha bahsetmek gerekirse, bizi hep mutlu eden en küçük şeyin bir dizi nota ve birkaç şarkı sözü olduğunu söyleyebilirim sanırım. Zaten bunu herkes biliyor...
Yalnız bu devirde iyi müzik bulmak hem kolay hem de zor. Kolaylığı, elimizin altındaki
internetle her saniye yeni melodiler keşfedebilme olasılığımız. Zorluğu ise her keşfettiğimizin iyi olmaması.
Gerçi kimsenin müzik zevkine laf etmek istemem. Sonuçta müzik de gönül işi ve hepimiz biliyoruz ki gönül ota da konuyor, en olmadık pis şeye de konuyor...

Durumlar buyken, ben sizinle gönlümün konduğu şarkıları, şarkıcıları paylaşmaya geldim.

Bugünkü seçimim de Alex ve Sierra'dan yana oldu. İzlediğim ilk ve tek X Factor sezonunun birincileri oldu bu iki sevgili. Taaaa ilk bölümden beri aralarındaki kimyaya hayrandım. Türkiye'deki tek destekçileri de muhtemelen benimdir. Yaptıkları her coverı böyle salyalarım akarak izliyor sonra da telefonuma indiriyordum.

1 Ağustos 2016 Pazartesi

2016 Yaz Kitaplarım 3: Her Şey Bitti Derken

 Başlığı okuduktan sonra dilinize "Her şey bitti derken, şansım döndü birden..." şarkısı takıldıysa kusuruma bakmayın. Çünkü ben ne zaman kitabın adını söylesem o uğursuz şarkı dilime takılıyor. Dilimi koparasım geliyor.
 Öte yandan kitabı yorumlamaya başlayacak olursam; adının aksine çok güzeldi. Zihnimdeki güzel kitaplar sıralamasında ilk beşe girdi. Okurken biraz oyalandım ama kaybettiğim tüm zamana değdi. Sanırım etkisinden uzun süre çıkamayıp, millete sürekli anlatacağım bir kitap.

Konusunu merak ediyorsunuzdur şimdi. Şöyle anlatayım: Nastya dört yüz küsür gündür sessizlik yemini etmiş bir kız. Gerçi kendi sessizlik yemini etmediğini söylüyor ama, bence öyle. Neyse konuya dönelim...