12 Kasım 2015 Perşembe

Alaska

Uzun zamandır, kitapçılarda elime alıp alıp bıraktığım, en sonunda çok sevdiğim arkadaşlarım tarafından hediye edildiğinde ise derslerden bir türlü okuyamadığım kitap Alaska'nın Peşinde'yi en sonunda okumaya başladım. Çok geçmeden de bitirdim.
Kitabı okurken beni yakalayan bazı arkadaşlarım baya bir kötülediler. Haliyle ben de pişman oldum biraz. Ama yine de okudum. İyi ki de okumuşum.
John Green'in (kitabın yazarı) çok çok iyi bir yazar olduğunu düşünmüyorum. Özellikle okuduğum İlk Aşk saçmalamasından sonra. İlk defa bir kitabı okurken bu kadar sıkılmıştım. Hatta yarım bırakıp okumayacaktım bile ama huyum kurusun ben başladığım kitabı veya bir filmi, hatta şarkıyı bile yarıda kesemiyorum.
Ama adam bu kitabı yazarken resmen harikalar yaratmış. "Aynı Yıldızın Altında" veya "Kağıttan Kentler" romanına  gösterilen ilgi keşke Alaska'nın Peşinde efsanesine de gösterilse. Keşke Alaska'yı da VS meleklerinden biri oynasa... Keşke Alaska'nın vanilya kokulu dünyası hayal dünyamızdan çıkıp büyük büyük sinema ekranlarına girse...

Size kitapla ilgili spoiler vermek istemiyorum ama kitabı okuduğunuzu gören hain taş kafanın birisi  gözlerini patlata patlata "Alaska ölüyor." diyecektir. Bu yüzden siz ilk benden duyun diye göğsümü gere gere Alaska'nın öldüğünü size bildiriyorum. Zaten Alaska ölmeseydi kitap basit bir gençlik romanı olup çıkardı. İçkiler, küfürler ve eşek şakalarıyla bir insanın bu kadar etkilenmesi biraz zor.
 Zaten tam da bu yüzden insanların bu kitaba neden sıkıcı dediklerini anlıyorum. Onlar yazarın vermek istediği ana fikri alamayıp kitabın içkiler, küfürler ve eşek şakalarıyla ilgili olduğunu sananlar. Ama iş biraz farklı.
 Bana göre Alaska bir insana her an her şeyin olabileceğinin yazılarla şekil bulmuş hali. Birinin yanınızdan kanatlanıp başka bir dünyaya uçmasının aslında o kadar da zor olmadığını özetliyor.
 Aynı zamanda "Aynı Yıldızın Altında" kitabındaki, biz kitap kurdu ergen kızların ölüp bittiği Augustus Waters'ın unutulma korkusuna da göndermeler yapıyor. Kimsenin yası sonsuza dek sürmez...

Kitap hakkında yazmak istediğim o kadar çok şey var ki zihnim bir an bile durmuyor. Ama ben artık birkaç alıntıyla Alaska yazıma son vermek istiyorum... Kitabı okuyan diğer arkadaşlardan yorumları bekliyorum.



""Flamingolu kravatı takabileceğimi sanmıyorum," dedi siyah çoraplarını giyerken."Durum göz önüne alınırsa,biraz neşeli kaçar," diye yanıtladım."Operaya takamıyorum," dedi Albay, neredeyse gülümseyerek. "Cenazeye takamıyorum. Kendimi asmak için kullanamıyorum. Kravatlar göz önüne alınırsa, biraz işlevsiz." Ona bir kravat verdim."

 "Hepiniz keyif almak için sigara içiyorsunuz. Bense ölmek için içiyorum."

"`Hepimiz gideceğiz`` demişti McKinley karısına ve kesinlikle gidecektik. İşte acılar labirenti. Hepimiz gideceğiz. Bu labirentten kendi çıkış yolunu bul."


"Yetişkinler yüzlerinde o alaycı, aptal gülümsemeleriyle "Gençler yenilmez olduklarını sanıyorlar" derken, ne kadar haklı olduklarını bilmiyorlar. Umutsuz olmamıza gerek yok çünkü hiçbir zaman tamir edilemeyecek kadar bozulmayız. Yenilmez olduğumuzu düşünüyoruz çünkü öyleyiz."

"Bütün hayatını labirentte mahsur kalıp bir gün oradan nasıl çıkacağını, bunun ne kadar müthiş olacağını düşünerek geçirirsin ve geleceği hayal etmek devam etmeni ama bunu hiç yapmamanı sağlar. Geleceği yalnızca o andan kaçmak için kullanırsın."

    Ve benim en sevdiğim:

"....insanlar yağmur olsaydı, diye düşündüm, ben serpinti olurdum, o ise kasırga."

Hayatınız boyunca güzel kitaplarla karşılaşmanız dileğiyle...

-Karamsarpollyana-


2 Kasım 2015 Pazartesi

Kararsız Tatil

Ya ben bu kadar uzun tatil olunca vallahi okulu sevdiğimi anlıyorum. Hadi yani bir iki gün gezdin, koca altı gün de gezemezsin ki kardeşim. Gezenler var, onlar istisna. Kaideyi bozma değerleri yok onları takmayalım.

Ya da takalım. Tüm ev kuşları olarak instagram ana sayfalarımızı boy boy saçma salak fotoğraflarla doldurdukları için onlara teşekkür edelim hep beraber. Beğensem de içimden "Ayyy paçoz bu da ya.." demeden edemiyorum. Bazen dışımdan da diyorum, o ayrı...

Tatil içinde ne yapacağımı bilmemek en büyük sıkıntım. Bir kere ders çalışmak zorundayım. Ama canım istemiyor kardeşim ne yapayım? Kitabı açmamdan on dakika sonra geri kapatıyorum. "Ne gerek var kasmaya?" diye diye bu sene de çakılacağım ama hayırlısı bakalım.
"Ders çalışmadım bari oturup şu Wattpad hikayemle uğraşayım." diyorum -daha önce bir yazımda bahsetmiştim hikayeden- klavyeyi açıyorum en fazla yazabildiğim üç paragraf. Hop bakmışım  yine sıkılmışım. Zaten ilham perilerim beni terk ettiler galiba. Yazmak en büyük hobimdi. Bu sıralar yazıp yazıp silmek hobi oldu çıktı. Ama içim rahat. Çoğu yazara oluyormuş böyle şeyler. Yazara. YAZAR BEN.
E hikayenin başından da kalktım, birkaç sosyal ağda dolaşıp, paçoz gezginlerin fotoğraflarını beğendim. Boşa bir ton vakit harcadım. Diyorum kendim için bir şey yapayım, biraz okuyayım. Alıyorum kitabı elime. On numara kitap, tam benim sevdiğim türde. Hafif romantik biraz gizem... "Belki şu ilham perileri bana fikir verir." diye de düşündüğümden normalde olduğumdan daha da hevesliyim şu kitabı okumaya. Okuyoruuum, okuyoorum. Bir mesaj sesiyle dünyadan çıkıyorum.Cevap da vermem gerek yani çocuk mesaj atmış. Zaten o ders çalışıyor pek konuşamıyoruz. Konuşsak da verimli olmuyor..
Kitabı okuyamadan başlıyorum on parmak mesajlaşmaya....
 Daha sonra"Yaptığım hiçbir şeyden zevk alamadım, dizi açayım bari. Friends izleyeyim. Hem gülerim. Sonra da az ders çalışayım artık. Yeter bu kadar tembellik." diye düşünüyorum. Diziyi izlerken bana bir stres geliyor. "Ne olacak böyle?" diye diye altyazı kaçırmaya başlıyorum. "Fizik soruları çözülecek miydi?" sorusundan tutun "Ya acaba bu gerizekalı Dalton neden atom diye bir şey ortaya atmış da başımıza kimya belasını açmış?" sorusuna kadar allak bullak ilerliyorum. En son moralim bozuluyor. Ağladım ağlayacağım... "Güleyim diye açtım şu diziyi, gülümsememden oldum. Lanet olsun bu dünyaya!" diye triplere girerek kapatıyorum diziyi.
En sonunda yine ders çalışma deneyimimi yaşayamadan uykuya gözlerimi yumuyorum.

Sonra da "Tatil sevilmez mi?" E kardeşim, ben tatil boyunca ne yapsam diye düşünüyorum zaten. Tatil yaşadığımız var sanki. Ayrıca gezsem de bu havada nereye gideceğim. O yüzden en iyi tatil aktivitesi burada sizlerle buluşmak. Siz ne düşünüyorsunuz?
Okul zamanı bu tatiller bir yandan da iyi oluyor. Yiğidi öldür hakkını yeme. İnsan güzelce dinleniyor. Bunalıma girecek olan bunalımına giriyor, kutlayacak bir şeyi olan  onu kutluyor... Tabii kimse tatilin bittiği o sabah nasıl uyanacağım diye düşünmüyor. Gerçekten nasıl sıcacık yatağımızdan çıkıp buz gibi durakta otobüs bekleyeceğiz biz?

Upuzun tatiller yaşamanız, sıkılmadan ders çalışma alışkanlığı edinebilmeniz, dizi izlerken dikkatinizin tamamını diziye verebilmeniz dileğiyle....

-Karamsarpollyana-