28 Temmuz 2018 Cumartesi

Bir De Artık Tüm Acıların, Toprağı Bol Olsun.

  Loş ışığın altında otururken, keşke biraz nefes alabilsem diye düşündüm. Evimin ıssız sokağında, güneş batarken sinek ilaçlama arabası dolanıyordu vızır vızır. O havayı bile solumaya razı geldim. Yeter ki, şu boğazıma takılan yumru kaybolsun. Ciğerlerim havanın boşluğunu tatsın
  Dördüncü katın camından sarktım, güneş biraz daha alçalmışken. Apartmanın kendini dağıtmış bahçesine hüzünlendim. O ana dek hiçbir bahçe bu kadar çok kalbimi kırmamıştı benim. Bana kanser hücrelerini bir de kendi duygularımı anımsattı bitkiler. Durdurulamaz şekilde büyüyen, durdurulmaya çalışılan lakin asla umursanmayan.
  Söz verdim. Yazılacak bir hikayesi vardı arkadaşımın. Ben yine kendime daldım sakince. Yazamadım. Nefes almaktan başka bir şey düşünemezken bir başkasının hikayesini nasıl yazabilirim ki? Nasıl kendime böyle bir ihanette bulunabilirim?
  Üst komşu yine çamaşır asıyor balkonun sarkık iplerine. Beşinci kattan aşağı sallanan gövdeler görüyorum. Bacaklar görüyorum. O da asarken bakıyor mu “bakımsız” bahçemize? Yoksa derdi işini yapıp çekip gitmek mi?
  Yalnız başıma oturabileceğim bir balkonun özlemini büyütüyorum içimde. O zaman nefes alabileceğim sanki. Çok çocukça geliyor bu duygu. Çok saçma. Rüzgarı çelimsiz kollarımda, sevmediğim saçlarımda, boyalı kirpiklerimde hissederken; iç organlarımın ona olan muhtaçlığı… Hayatımın ilk çeyreği sanki bu, ama ben bitirmişim solumayı.