3 Mart 2018 Cumartesi

Oscars 2018 #5: Three Billboards Outside Ebbing, Missouri

Hayatımda gördüğüm en klas protesto hareketini konu alan, 2017 yılında izlediğim en iyi filmi yazıyorum bugün. Nasıl mutluyum anlatamam. Kadro mükemmel, konu harika, mekan seçimleri harkulade! En büyük temennim ise aday olduğu 7 daldaki Oscar’ı da alması. Ay hadi inşallah.

Aslında yukarıda yazdığım tek paragraf bile filmi anlatmaya yetiyor lakin ben yine de konuyu anlatayım. Kızı tecavüz edildikten sonra yakılarak öldürülen Mildred Hayes, kızının katilinin bulunmasında polislerin gerekli özeni göstermemesinden dolayı üç adet bilboard kiralayıp bu durumu eleştiriyor. Bilboardlarda şunlar yazıyor: ”Raped while dying.” , “And Still No Arrests?” , “How Come Chief Willoughby?”
  Sorun şu ki; bilboardlarda bu katili bulmaya önem vermeme durumunun faturası kanser hastası olan şerife kesilince, yaşadıkları kasabada herkes ikiye ayrılıyor. Bir kısım o bilboardların kaldırılmasını isterken, geri kalanlar da Mildred’e destek çıkıyorlar.

  
Tek tek oyunculardan ve karakterlerden bahsetmek istemiyorum. Woody Harrelson’u, şu ana kadar hiçbir filmde kötü bir oyunculukla izlemedim, burada da Şerif Bill Willoughby rolüyle harikaydı. Zaten baş rol oyuncumuz Frances McDomand (Mildred Hayes) umarım Oscar’ı evine götürecek bu sene. Ayrıca kendisi İngilizce bu kadar seri küfür edebilme konusunda idolüm, bir gün ben de kendisi gibi "fuckhead" demek istiyorum. (Filmin küfürlü sahnelerine baya güldüm.)
  Öte yandan Game of Thrones'un Tyrion Lannister'ı,  Peter Dinklage Bey'in de küçük bir rolü var. Belirtmeden geçmemeyim.
  
Bahsetmek istediğim oyuncu Sam Rockwell. Allah diyorum nasıl oynamış???? Komik, pasif agresif, ana kuzusu, ırkçı lakin özünde iyi bir olan polis Jason Dixon karakteri bu sene adaylığı olan
filmlerde en sevdiğim karakter oldu. Filmin başından sonuna kadar karakterin geçirdiği o evrime diyecek söz bulamıyorum. O kadar güzel senaryoya işlenmiş ki… Oyuncu da resmen Oscarlık performans sergilemiş. Çok çok çok iyiydi kanımca.
  
  T.B.O.E.M. (uzun uzun isim yazamadım, pardon…) güldürürken hüngür hüngür ağlatan bir film. Böyle filmleri ayrı bir seviyorum. Mildred ve Dixon’ın ilişkisi mesela. Başlarda güldürürken ortalarda ağlatıp sonra kızdırıyor. En sonda da yüzünüze bir tebessüm oluşuyor.

   Bir de eğer açıp izleyecekseniz, empati yaparak izlemenizi öneririm bu filmi. Zira ben hep öyle yaptım. Mesela Mildred olsam gerçekten sorumlu kişi de olsa kanser olan birini o bilboardlarda hedef gösterir miydim diye düşündüm. Ya da bu kadar tepki aldıktan sonra o bilboardlara çiçek götürmeye devam eder miydim, polis istasyonunu yakacak kadar gözüm döner miydi, şiddet sonucu olan kötü bir olayı daha çok şiddet göstererek sonuca ulaştırmaya çalışır mıydım gibi bir sürü soru sordum kendi kendime…
  Filmin sonunda da vallahi çok şaşırdım. -AĞIR
SPOİLER- Nasıl Dixon’un barda bulduğu ve Mildred’ı tehdite gelen o adam kızın katili çıkmaz? NASIL? Adam resmen kızı nasıl öldürdüğünü filan anlatıyordu iğrenç bir şekilde. Aklım ermedi bu kısma. Bence ufak da olsa izleyiciyi şaşırtmak için saçmalamışlar.
  
  Kadına şiddet, cinayet, tecavüz gibi en tiksinç suçların bu kadar arttığı dönemde çok yönlü ve her  
Konusu itibariyle de tüm ödülleri hak ediyor. Belki aynı çizgide karşılaştırmak yanlış olacak, yine de bir çift laf etmeden geçemeyeceğim.  The Shape of Water sinematik olarak çok daha güzeldi belki ama (mekanlar, kostümler makyaj vs.) T.B.O.E.M. bin kat daha değerliydi. Ses çıkarmanın önemli olduğunu, biz kadınların susmamasının gerektiğini biraz abartılı da olsa ( Mildred'ın dişçinin parmağını delmesi, çocuklara tekme atması gibi sahneler abartıydı.) çok güzel işlemişti.
şeyi eleştiren bir film. Bu sene de ödül sezonunda en çok destek verdiğim film.
  
  Zaten birçok şekilde de ilham oldu. Hollywood’daki taciz skandallarını kınamak adına, Londra’da çıkan ve 71 kişinin hayatını kaybettiği bir yangının sorumlusunu bulmak adına insanlar üçerli
bilboardlar kiraladı bile. Bir de Serena Williams’ın eşi kiralamış ama bu biraz magazinsel. Bilboardların üzerine “Greatest Momma of All the Time” yazdırmış adam. Bu kadar da hanımcılık olmaz ki ya! (Böyle her romantik harekete hanımcılık demeye karşıyım ama bu olaya güzel oturdu.)

Böyle işte. Film şimdiden 4 adet Golden Globe, 5 adet Bafta ve türlü türlü ödülü aldı. Yarın da Academy Award seremonisinde kendisine bol şans diliyorum.

Fragman:


Bu seneki Oscars serisini bu yazıyla noktalıyorum. Bakalım yarın kimler ödül alacak, kimler ödül alırken ne çılgınlık yapacak, kimler ne giyecek, hangi çiftleri kırmızı halıda görünce fesatlanacağız, hangi röportajı izlerken güleceğiz … Ben böyle büyük şatafatlı gecelerin büyük hayranı olduğumdan dört gözle yarını bekleyeceğim. Siz de beklerken filmler hakkında görüşlerimi öğrenmek isterseniz, aşağıya yorumladığım filmlerin listesini bırakıyorum. Okumak istediğinizin üzerine tıklayarak düşüncelerime ulaşabilirsiniz.



Gelecekte bir gün Oscar Ödül Törenine katılabilmek dileğiyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder