
Geçen sene bir yazı dizisi hazırlamış, tüm yaz boyunca okuduğum kitaplarla ilgili yorumlarımı sizinle paylaşmıştım hatırlarsanız. Bu sene de aynısını yapma kararı aldım. Buyurun bakalım ilk kitaba...
Artık pinkfreud hayranı olduğumu bilmeyen kalmamıştır zira 234567 tane yazımda bu durumdan bahsettim. Bu hayranlığım nedeniyle, yazın açılışını onun son kitabı"Türk Kızının 50 Tonu" ile yapmak istedim. Aslına bakarsanız kitabı birkaç ay önce indirimde görüp de, kendimi tutamayarak almıştım. Lys koşuşturması beni ele geçirdiğinden ve kitap okumaya pek vaktim olmayacağından bir süre rafta öylece bekledi, fakat ben yine dayanamayıp sınavdan önce yarıladım kitabı.
Dün de kitabın diğer yarısını bitirince, pinfreud'un kitaplarını eğlenerek okuduğumu fark ettim. Öylesine doğal yazıyor ki, bir çırpıda bitiresiniz geliyor kitabı.
Kitabın konusu çok da karmaşık değil aslında. İki "kötü" insanın aralarındaki derme çatma ilişkiyi okuyoruz 263 sayfa boyunca. Genelde verilmek istenen mesaj ise, hiç kimse için hayatımızdan ödün vermememiz gerektiği.
İlişkinin iki ana karakteri ise Pelin ile Ali. İnternette herkesin Ali'ye kızdığını gördüm. Kitabı bitirdikten sonra Ali'ye anne ve avrat sövenler olmuş. Ben sövemedim. Yani kızdım elbette ama kitapta kızılması gereken şeylerin hepsini Ali'nin yapmadığını düşünüyorum. Pelin ve Ali kitapta da dendiği gibi iki kusurlu kişilik. Bu yüzden ikisi de suçlu. Bence...
Diğer bir açıdan, kitabın eğlenceli olması gibi iyi yönleri geçersek, bir takım kusurlu kısımları olduğunu inkar edemem maalesef. Mesela, kitabın aralarında, Ali'yle ilgili kötü bir sonun çağrışımını yapıp bize olayları "sonra anlatacağını" söylüyor yazar. Siz de heyecanla sonunu getirmeye çalışıyorsunuz kitabın ama sona geldiğinizde öyle beklediğiniz, sizi şaşkınlıktan yerle bir edecek bir bir olayla değil de geçiştirilmiş bir son nokta karşılaşıyorsunuz.
Sanırım yazarın sonu böyle geçiştirmesi, ikinci kitabı pazarlamak için bir taktik. Çünkü son sayfada bu kitabın sonun başlangıcı olduğu yazıyor. Siz de ucu açık bırakılmış bu sondan, ikinci kitap için beklemek zorunda olduğunuz dışında bir şey çıkartamıyorsunuz ne yazık ki...
Öte yandan, yaz aylarındayız ve vakitten bol elimizde hiçbir şey yok. Bu yüzden, özellikle hem cinslerime bu kitabı rahatlıkla önerebilirim. Erkekler de okuyup, biz kadınların, onların hiç durmadan oynadıkları oyunlara, ilgisizliklerini ve pasaklılıklarına nasıl dikkat edip, bu sebeplerden dolayı onlardan buzzz gibi soğuduğumuzu anlayabilirler. Artı olarak, azıcık gülümseyip, sosyal medyadan uzak kalmak için de bir sebepleri olmuş olur.
Kitaptan birkaç alıntı yapayım da, ne demek istediğimi görün;
"Bugüne kadar izlediğim bütün filmleri sildim aklımdan, dinlediğim bütün şarkıları da çıkardım... Onu izlemek, onun sesini duymak her şeyin ötesindeydi."
"Onu görünce içimde kendiliğinden Happy şarkısı çalıyor..."
"Anasına babasına hayrı olmayan heriften bana ne fayda gelir di mi? İnsanın basireti bağlanıyor işte bazen, adına da aşk diyoruz... "
"Bir ara tuvalete gitti, dönerken uzaktan onu gördüm, birlikte aldığımız üzerinden hiç çıkartmadığı deri ceketi içinde o kadar güzel görünüyordu ki, "İstiyorsa böbreğimi çalsın, kolumu kessin yine de aşığım bu çocuğa" diye geçirdim içimden."
"Üşüdüysen ceketimi vereyim" erkeklerinden değildi, direkt ceketini çıkarıp verenlerdendi. Ona nasıl aşık olmayayımdı?"
"Bırak adam seni sevsin, senin kendini sevdirmek için yaptıklarını değil!"
"Böbreğimi çalsa "Bende iki tane var sevgiliciğim, al tabii ki de parasını ye" diyecek kadar aşığım adama..."
"Allah akıl fikir dağıtırken ben parmak kaldırıp "Bu akıl fikir aşık olana kadar kalsın bende, sonra hepsini alın tamam mı Allahcığım?? dedim galiba."Aranızda kitabı okuyanlarınız varsa yorumlarını beklerim. Yaz boyunca takipte kalmanız dileğiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder